Maksymilian, kendini boş bir sürahi gibi hissediyordu.
Birinin onunla konuşmasından, ona seslenmesinden, kendisini ima etmesinden delicesine korkuyordu.
Kral Friedrich'in yanında, onun kahverengi gözlü bir kopyası olarak dikiliyordu. Yan yana durduklarında aralarındaki benzerlik çok daha fazla göze çarpıyordu.
Maksymilian, anlamlandıramadığı bir şekilde birkaç defa annesinin endişeli bakışlarıyla karşılaşmıştı. Fransizka sanki kraldan uzaklaşmasını söylüyordu bakışlarıyla ancak Friedrich, Maksymilian'ı bir ahtapot gibi sarmıştı ve gitmesine izin vermiyordu.
Kral, oldukça neşeliydi. Yanlarına gelen herkesle daha önce hiç olmadığı kadar keyifle konuşuyordu. İnsanlar, özellikle de Wilhelm, kralın bu tavırlarından son derece rahatsızlardı. Friedrich, Maksymilian sanki oğluymuş gibi davranmaktan çekinmiyordu.
Bir anlığına yalnız kaldıklarında Friedrich, parlayan gözlerle genç subaya döndü. Ona sevgiyle, Maksymilian'ı rahatsız eden bir samimiyetle bakıyordu. Maksymilian, onun yeğeni olduğunu biliyordu fakat bu kadarı... Biraz fazlaydı.
"Senden çok memnunum," dedi Friedrich, fısıltıyla. "Görünüşün, başarılı olman... Von Vogellere değil, Hofbauerlere benzemen harika."
Maksymilian gözlerini kırpıştırdı. Tek özelliği buymuş gibi hissediyordu: Hofbauerlere benzemek. Maksymilian, bundan fazlası olabilmek için askeri okula gitmişti. Uçuş dersleri almıştı, izin günlerinde arkadaşları eğlenirken kendisi üniversitede mühendislik derslerine katılmak için izin almıştı, üç yaşından beri piyano çalıyordu, doğa yürüyüşlerinde topladıklarından oluşan bir koleksiyonu vardı ve belli bir kitap okuma kültürü vardı...
Tüm bunların kenara atılması ve Hofbauerlere benzemesinin umursanması, onu üzmüştü.
Kral Friedrich, onun yüzündeki üzüntüyü fark ettiğinde Maksymilian'ı omuzlarından tuttu ve kalabalığı yararak daha ıssız bir yere geçti. İnsanların bakışları, üzerlerinden bir an olsun çekilmiyordu ancak şimdi görünmeleri daha zordu.
"Sorun ne?" diye sordu Kral Friedrich, endişeyle. "Hasta mısın? Başına güneş mi geçti? Rahatsızlığın mı var?"
Onun bu kadar ilgili olması genç subayı şaşırttı. "Hayır," dedi çekinerek.
Kral, anlayışla konuştu. "O zaman sorun ne? Gergin mi hissediyorsun?"
Maksymilian, yanıt verip vermemek konusunda kararsızdı. Çekinerek Friedrich'in gözlerine baktı. Şaşırtıcı derecede anlayışlı, şefkatlilerdi. Maksymilian, öz babasının bile ona böyle baktığını hatırlamıyordu. Ayrıca ses tonu da genci rahatlatıyordu.
Hafifçe kafasını salladı. "İnsanların içine karışmaktan hoşlanmıyorum."
Friedrich, o anlayışlı ses tonunu devam ettirdi. "Seni anlayabiliyorum. Birbirimize sadece görünüş olarak benzemiyoruz demek."
Maksymilian, kaşlarını çattı. Kral Friedrich'in ne demeye çalıştığını anlamamıştı. O, özgüvenli, cesur bir adamdı. Maksymilian gibi silik bir karaktere sahip değildi. Rahatça konuşabiliyor, halkın önünde demeçler verebiliyordu. Maksymilian ise dili dolanmadan, eli ayağı birbirine girmeden hiçbir şey yapamıyordu.
"Siz mi?"
Kral, Maksymilian'a garip bir gülümseme attıktan sonra oğlanın kulağına eğildi. "Damarlarımızda aynı kan akıyor, Friedrich. Eğer ben yapabiliyorsam sen de yapabilirsin. Haydi, dönelim. İnsanlar bizi izliyor."
Neden bilmiyordu ancak kralın sözlerini hem garipsemişti hem de garip bir şekilde rahatlatıcı bulmuştu. Derin bir nefes aldı ve başını salladı. Kral gülümsemiş ve onu bahçenin ortasına doğru geri yönlendirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutlar Arasında
FantasyZehirli gazların ve tehlikeli atıkların kuşattığı dünyada, en yüksek dağların tepesine kurulmuş on iki şehir, dünyada "güvenli bölgeler" oluşturmayı başardı ve bu güvenli bölgelere yerleştirdiği insanları, kendi medeniyetini yükseltmek için kullandı...