Mutluluk anlık bir şeydi ömürlük değil... Ama benim mutluluğum sanki ömürlüktü.
Gözlerine baktığım adam mutluluktu ve ben mutluluğu çok sevmiştim. Bazı büyülü anlar olurdu. O büyülü anın içindeydim sanki. Fatih gözlerime öyle güzel baktı ki sevgisinin gözlerinden taştığını hissettim.
Ben böyle sevgi görmedim.
Ben de ona böyle sevgiyle bakıyor muydum? Ben de ona dünyadaki en güzel şeye bakıyormuş gibi bakıyor muydun? Böyle güzel, böyle değerli hissettiriyor muydum? Öylesine kıymetli öylesine güzel, öylesine aşkla...
Kehribarları öylesine güzeldi ki gözlerine ölebilirdim. Gözlerine, bakışlarına, kendisine, aşkına ölebilirdim...
"Rüyada mıyım?" dediğinde güldüm.
O kadar afallamış ve şaşkın gözüküyordu ki bir anlığına kendimi sorguladım. Benim onu hiç sevebileceğimi düşünmüyor muydu? Oysa bu dünyada en çok sevilmeyi hak eden insanlardan biriydi Fatih.
"Hayır," dedim hâlâ elimin altında olan sakallarını okşarken. "Rüyada değilsin."
"Bir daha söyle o zaman." diyerek beni kendine biraz daha çok çekti. Bedenlerimizin altındaki kar, havadaki güneş, gözleri... Her şey çok güzeldi.
"I-ıh" diyerek geriye çekilmeye çalıştım ama omzumdaki kolu buna izin vermedi. "Fatih," dedim içime kaçan sesimle. "Bıraksana,"
"Bırakmam." dedi, bu öylesine söylenmiş bir söz değildi bu bir yemindi. "Seni bu saatten sonra ölse-"
cümlesinin devamını bildiğim için ve ölüm kelimesini ağzından duymak istemediğim için anında dudaklarımı dudaklarına bastırdım.Belki de bu sadece bir bahaneydi öpmek istemiştim ve öpmüştüm. Dudakları bunu beklemediğini ortaya çıkarırcasına bir iki saniye hareketsiz kaldı ama bu sadece bir iki saniye sürmüştü. Ardından dudaklarının üstünde olan dudaklarıma etkili bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekilip parlayan gözleriyle gözlerime baktı.
Ama bu anı bozan bir şey oldu. Daha doğrusu bu bir şeyi ben yaptım. Avucumda biriktirdiğim karı ensesine attım hatta karın bir kısmı ne kadar istemesemde ensesinden sırtına kaymıştı sanırım. Gözlerini şokla açtığında kollarından kurtularak gülerek eve girdim. Arkamdan gülerek söylenmesini duyabiliyordum.
Eve girince ciğerlerime huzur dolu bir nefes çektim. Mutluydum! Bugün hiç olmadığım kadar mutluydum. Bugün hiç olmadığım kadar huzurluydum.
Üzerimdeki montu, bereyi ve eldiveni çıkararak vestiyere koyup elimi yüzümü yıkamak için banyoya geçtim. Banyodan çıktığımda Fatih de eve girmiş montunu çıkarıyordu. Bir anlığına göz göze geldiğimizde gülümsememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözleri dudaklarımı bulduğunda anlamsızca tebessüm edip bir şey demeden benim gibi ellerini yıkamak için banyoya geçti.
Ben ise mutfağa geçerek ikimize kahve yapmaya başladım. Fatih ise banyodan çıktıktan sonra yanıma gelerek ellerini arkamdan karnıma sardı ve çenesini omzuma koydu. Gülümsediği için gerilen dudaklarını yanağıma bastırıp koklayarak öptü. Derin bir iç çektiğimde pişen kahveyi fincanlara doldurdum.
Fatih bu esnada dikkatimin dağılmaması için geri çekilip dolabın içindeki pastayı çıkardı. Kahvenin yanında pasta yemek benim için kesinlikle sorun değildi. Aksine tatlılara bayıldığım için hepsini bir arada tüketebilirdim. Sanırım Fatih de benim gibiydi. Bu ortak noktalarımızdan birisiydi. Sevindim.
Gülümseyerek fincanları elime aldım ve Fatih'in yanına gittim. Pastayı ortadaki sehpanın üzerine koymuş ve sehpanın önüne oturmuş bir şekilde sırtını arkadaki koltuğa yaslamıştı. Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan kahveleri pastanın yanına koyup yanına oturdum. Sol kolu anında omzumu bulurken saçlarımın arasından derin bur nefes alarak oraya bir öpücük bıraktı. Saçlarım bu öpücüğü sevdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ AŞK (Tamamlandı)
General FictionGözümden akan birkaç damla yaşı da başparmağıyla sildi. "Yemin ederim, yaralarını teker teker yeni bir yara açmadan sararım Hazal. Bıkmadan, usanmadan sararım." dedi gözleri dolu doluyken. "Senden hiçbir karşılık beklemem. Bana sadece yaralarını sar...