Doğradığım patatesleri kızgın yağa bıraktıktan sonra salatalık ve domatesleri dilimlemeye devam ettim. Yusuf dilimlediği ekmekleri masanın ortasına bıraktıktan sonra tepsinin içerisindeki bardakları, çatal ve kaşıkları masaya dizmeye başladı.
Uyandığımda saat sekizdi ve Fatih'i uyandırmamaya dikkat ederek mutfağa gelmiştim. Tabii ki mutfakta su içen kardeşimi görmeyi beklemiyordum. Sonrasında her şey çok hızlı gelişmişti. Yusuf ile birlikte sessizce evden çıkarak mutfak alışverişi yapmıştık. Şimdi ise kahvaltı sofrasını hazırlıyorduk.
"Aranız iyi sanırım."
Yusuf'un çekingen bir sesle söylediklerinin ardından dilimlediğim salatalık ve domatesi masaya bırakıp ona döndüm. "Kiminle?" diyerek göz kırptım. Elbette kimden bahsettiğini biliyordum ama kardeşimin Fatih'e karşı olan ön yargılarını yıkmak istiyordum.
"Onunla işte." diyerek yüzüme baktı. "Fatih'le"
"Fatih abin!" diyerek abin kelimesine vurgu yaptım. "Kaç yaş büyük o senden, saygısızlık yapma." Yusuf bu tavrımı beklemiyor olacak ki gözlerini irileştirdi. Konuşmasına fırsat vermeden devam ettim. "Ayrıca evet aramız iyi. O bizim sandığımız gibi kötü birisi değil." Diyerek gülümsedim. Fatih'in benim en büyük şansım olduğunu söylemiş miydim?
Yusuf sessiz kaldığında; tam haşlandığından emin olduğum yumurtaları ocaktan alarak soymaya başladım. Yusuf da yumurtanın birisini alarak soymaya başladı.
"Seviyor musun onu?"
Yusuf'un tedirgin bir tonda sorduğu soru bir anlık duraksamama neden olsa da kendimden emin bir şekilde cevap verdim. "Evet, seviyorum." Yusuf'dan böyle bir şeyi asla gizlemezdim.
Yusuf söylediklerimden sonra yumurtayı bırakarak yüzünü bana döndü. "Nasıl güvenebiliyorsun o adama? Nasıl 'seviyorum' diyebiliyorsun abla? Ben anlayamıyorum, ben o adamı sevmeni anlayamıyorum. Sen o adamla istemeyerek evlendin! Fırsat ayağına geldi. İstersen hemen ayrılabilirsin. Korkuyor musun? Tehdit mi etti seni?"
"Yusuf!" Diyerek araya girdim. "Korkularını ve endişelerini anlayabiliyorum ama Fatih öyle bir insan değil. Benim istemediğim hiçbir şeyi zorla yaptırmaz bana. Ben de senin korkularının aynısını yaşadım ama şu an mutluyum. Fatih benim en büyük şansım. Bilmediğin o kadar çok şey var ki..."
"Anlat o zaman. Anlat. Ben de bileyim, önceden benden hiçbir şeyi gizlemezdin ama şimdi,"
"Bazı şeylerin gizli kalması gerekir," diyerek anlayışlı bir sesle konuştum. "Ama şunu bil, ileride pişman olmak istemiyorsan Fatih'e karşı olan gardını indir."
Israr etmedi ve belli belirsiz bir şekille başını salladı. "Ama yine de en çok beni seviyorsun değil mi?" Diye sorduğunda ağzımı şaşkınlıkla ayırdım.
"Ciddi olamazsın? Sen beni Fatih'den mi kıskanıyorsun?"
"Ne var olamaz mı? En çok beni seviyorsun değil mi?"
Itiraz etmeyip sorusunu tekrar ettiğinde sesli bir şekilde güldüm. "Peki sen? En çok beni mi yoksa Zeynep'i mi seviyorsun?" Diye sorduğumda hiç bekletmeden cevap verdi.
"Tabii ki en çok seni seviyorum! Sen benim her şeyim oldun abla. Sığındığım tek liman oldun, ben bir tek senin omzunda ağladım, ablamsın sen benim. Annemsin sen." Dediğinde sesi kısılmıştı. "Sen en çok beni seviyorsun değil mi? Benim en çok seni sevdiğim gibi."
Yüzümde acı bir gülümseme oluşurken kardeşime bunu söyleten kadını asla affetmeyeceğimi fısıldadım kendi kendime. O kadına karşı içimde ne zaman bir yumuşama olursa bu anı hatırlayacak ve sırf bu an için içimdeki tüm merhameti kaybedecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ AŞK (Tamamlandı)
General FictionGözümden akan birkaç damla yaşı da başparmağıyla sildi. "Yemin ederim, yaralarını teker teker yeni bir yara açmadan sararım Hazal. Bıkmadan, usanmadan sararım." dedi gözleri dolu doluyken. "Senden hiçbir karşılık beklemem. Bana sadece yaralarını sar...