Artık karanlık, gökyüzünü tamamen ele geçirmiş, gece serin havasıyla Barcelona'yı kaplamıştı. Tepedeki evin, perdeleri açık, dev pencerelerinden, kararmış şehir ve deniz manzarası görülebiliyordu.
Boş şişeler masada çoğalırken, Tom ve Lea artık kanepeye yayılmışlardı. Kızın içtiği her yudumla içi daha da ısınıyordu, baş dönmesi de aynı ölçüde artıyordu."Bugün... Bugün Dış Ticaret sınavım vardı," iki eliyle yüzünü kapattı.
"Jax'ın en iyi olduğu ders... Bu yüzden sınıftan hep erken çıkardı, Pazartesi günleri." gözlerini ovuşturdu, ardından ellerini yüzünden çekti ve göz altlarında silik rimel lekeleriyle Tom'a baktı."Bunu biliyor muydun? O akşam okula... Jax'ın erken çıkacağını bilerek mi geldin?"
Tom sadece ciddi bir şekilde yüzüne baktı, ve Lea biliyor olduğunu anladı. Yeniden iki eliyle yüzünü kapattı, bunu sindirmek için derin nefesler aldı. Tüm alkole rağmen, bu ağır gelmişti.
"Sevgilim," Tom uzandı, kızın minik ellerini tutarak yüzünden aşağı indirdi.
"Bu çok küçük bir şey ama. Ben seni her zaman izliyordum, Jax her hafta Pazartesi günü erken çıkıyordu. Bunu bilmem çok normal değil mi?"Lea ellerini çekti. "Sen-senin hakkında hiçbir şey çok normal değil."
Tom çatık kaşlarla kızın çektiği ellerine baktı. Sarhoştu, ama buna rağmen ondan ellerini çekiyordu. Bunun canını ne kadar yaktığını biliyor muydu acaba?
Ona yeni bir kadeh uzattı.
"Buna şaşırdıysan... Sanırım şaşırabileceğin başka şeyler de var." düşünceli bir şekilde mırıldandı.
Her şeyin başında, kendine üç tane söz vermişti. Bunlardan birincisi, Lea'ya herhangi bir zarar gelmesine asla izin vermeyeceğiydi. Fakat onun omuzundan bir kurşun yemesine sebep olmuştu, ayrıca şimdi de kızın çok sağlıklı gözüktüğü söylenemezdi.
İkincisi, ona ne olursa olsun nazik, anlayışlı davranacağıydı. Ancak bugün bunu da bozmuştu.
Üçüncü sözünü ise zaten hemen hemen hiç tutmamıştı; Lea'ya karşı dürüst olmak. Sevdiği kadınla her şeyi, tüm gerçekleri paylaşmak.Şu zamana kadar hiçbir sözünü doğru düzgün tutamamıştı, ama belki bir şeyleri düzeltebilirdi...
Ve Lea'yı çok iyi tanıyordu, ona dürüst olmakla başlaması gerektiğini biliyordu. Zaten kaybedecek neyi vardı ki?"Ne?" Lea yeni bitirdiği kadehin etkisiyle görüntüsü dönerken sordu. Aniden Tom'un omuzuna tutundu, oysa zaten oturuyorlardı.
"Aşkım," Tom kızın omuzundaki elini tuttu, parmaklarından geçirdi. Neyse ki bu sefer Lea elini çekmedi.
"Sana söylemediğim... Söyleyemediğim şeyleri söyleyeceğim," dedi sakin bir sesle.
"Tamam mı?""N-Ne yaptın?" Lea kafası karışık bir şekilde sordu.
"Hayır, hayır, şümdi bir şey yapmadım. Sadece sana karşı dürüst olacağım." derin bir nefes aldı Tom, kısa bir sessizlikten sonra kızın parmaklarını okşadı yavaşça.
"Annemi ben öldürdüm," dedi birden, gözlerini yere odakladı, sanki vücut ısısı düşmeye başlamıştı.
"Öldürmek istememiştim, sadece... Sadece çok sinirlendim ve ittim onu," Lea'nın elini tutarken diğer eliyle yüzünü kapattı.
"Onu öldürmek istememiştim... Keşke onu itmeseydim... Ama çok sinirliydim Lea, o senin hakkında asla söylememesi gereken şeyler söylemişti, üstelik onu uyarmıştım, " elini yüzünden çekti, şimdi daha sert görünüyordu.
"Onu laflarına dikkat etmesi konusunda uyarmıştım...Tıpkı Sarah'yı uyardığım gibi."Lea, dudakları aralık bir şekilde ona bakıyor, dediklerini anlamlandırmaya çalışıyordu. Bu koyu İngiliz aksanını anlaması şu an çok zordu, yaşadığı şokun yanında duyduğu yeni kelimeleri de anlamaya uğraşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
obsessive
أدب الهواةİngilizin gözlerinin altındaki çöküklerde gezdirdi genç kız zarif parmaklarını. Ondan bir hayli gençti, ama nazik dokunuşlarında bir anne şefkati vardı. Tom, yüzünü ona eğdi. Bu dokunuşlara tüm yüzünün, hatta bütün hücrelerinin ihtiyacı vardı. Tüm...