13. Bölüm

2.7K 190 142
                                    

Medyada bölümle ilgili müzik ve görsel bıraktım.

Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Keyifli Okumalar. :)

***

Galina'yı ve onun Ezra yaptığı kuru görmek artık benim için o kulübeye alışmaktan bir farkı yoktu. Bir şekilde insan maruz kaldığı şeylere alışıyor hatta duyarsızlaşıyordu. Ezra için de durum öyle olsa gerekti çünkü onunla ilgilenmiyordu. Yolcuğumuz beklediğimden çok daha kısa sürdü. Moskova'ya indiğimizde ve arabayla sokaklarına giriş yaptığımızda gördüğüm manzarayla yalnızca "Vay canına!" diyebildim. Burası adeta bir müze şehirdi. Üstüne destanlar yazılan İstanbul üzerimde bu etkiyi yaratmamıştı ama burası gerçekten bir müzeden farksız caddelere, soft ve tarihi bir mimariye sahipti. Gözlerimi camın ardındaki gördüğüm yapılardan ayırmazken bir an önce arabadan inmek ve şehri yürüyerek keşfetmek isteğiyle doldum. Kalbim hızla çarpıyordu. O kitaplarda okuduğum tarihi Kızıl Meydan'ı gezmek istiyordum. Keşke bir de bu isteğimi gerçekleştirebilecek kadar cesur olsaydım. Göz ucuyla Ezra'ya baktığımda onu bana bakarken yakaladım. Bakışlarını çekip oturuşunu düzeltti.

"Keşke inip gezebilme şansım olsa." dediğimde öne doğru eğilip şoföre durmasını söylediğinde ona şaşkınlıkla baktım.

"İnip gezebilirsin, esir değilsin sonuçta." dedi, gür sesinde beni alaya alan bir tını vardı. Esir değildim, doğru... Bu fikre alışması biraz zordu. Ona mahzun gözlerle baktım, muhtemelen sevimli gözükmekten çok uzak yorgun bakışlara sahiptim.

"Sana dün gece de söyledim kendine bir rehber tut, işlerim var sana eşlik edemem." dediğinde dudağımın kenarını büktüm. Canım sıkılmıştı, tek başıma rahat edebilecekken onu yanımda istemem belki de onun önderliğinde daha bilinçli gezeceğimi düşünmemdendi. Elini ceketine atıp cebinden turuncu ve mavi renkteki banknotları uzattığında ona baktım. "Yanında bir telefon var, git gez." diye buyurdu, bunu benden daha çok ister gibi bir hali vardı.

Parayı başta geri çevirecektim ki "Çalışman için para ödeyeceğimi söylemiştim. Bu da üç günlük ödemen." dediğinde geri çevirmedim. Çantamdaki paradan haberi yoktu. Başıma bir iş gelirse ve kullanmam gerekirse diye düşünerek onları çantaya attım. Araba beni uzun bir bulvarın başında bıraktığında ona teşekkür ederek arabadan ayağımı dışarı attıktan sonrasında bu kadar kolay olmasında bir tuhaflık sezdim. O beni başından atmaya yer aramış bunu da başarmıştı. Sorun değildi. Moskova'daydım. Üzerimdeki kabana sarıldım. Uçakta üzerimi değiştirme imkanı bulduğum için şanslıydım, geçen geceki ceket ve elbiseyle gezmek zorunda kalsaydım muhtemelen bir taraflarım birkaç dakikaya buz tutmaya başlardı. Dışarısı arabadaki havaya göre kat be kat soğuktu.

Meydanın içine doğru yürüdüğümde manzara karşısında adeta büyülenmiş gözlerle kalabalığın arasına karıştım. Bir süre sonra soğuğu unuttum. Kremlin Sarayı ve Aziz Basil Katedrali'nin renkli kubbeleri arasında kendimi masal diyarında hissediyordum. Attığım her adımda huzur içime işledi meydanın ortasında durup ellerimi yukarı kaldırıp hafif hafif yağmakta olan karı avuçlarımda hissettim. Meydan sanki şarkı söylüyordu, derinden çok uzaktan bir ses kulağıma çalındı. Gözlerimi kapatıp müziğe odakladım. Çevredeki diğer seslere adeta soyutladım kendimi, bunu daha önce duymuştum. Bir yerde duymuştum ama nerede diye düşünüp durdum. Ben ders çalışırken arada bir klasik müzik açarlardı benim iki diktatör yanlısı. Bu onlardan biriydi. Adını hatırlamadığım bu enstrümantal müzik adeta kulağımdan girip kalbimi sarıyordu. Gözlerimi araladığımda çevreme baktım, kimse bu hareketimi garip bulmamış duruyordu. Müziğin geldiği sese kulak vererek yürümeyi sürdüm. Bir balerin heykeline gelene kadar yürüdüm, onun etrafında birkaç kişi daha duruyor hatta fotoğrafını çekiyordu. Heykel bir ayağının parmak uçları üzerinde duruyor, bacaklarını açmış ve işaret parmağının ucuyla bir noktayı işaret ediyordu. Tütüsü ve kafasındaki tüylü bandana buz mavisiydi, vücudu ve yüzü bembeyazdı. Onu dikkatli incelediğimde bir canlı heykel olduğunu anladım. Soğuk onu etkilemiyordu ve kusursuz bir görüntüye sahipti. Arkasında bir afiş vardı. Üç gün sonra Bolşoy Tiyatrosunda gösterimi olan Kuğu Gölü Balesi'nin tanıtımı için oradaydı. Parmağının ucuyla da Tiyatro binası olduğunu düşündüğüm tarihi yapıyı işaret ediyordu. Bir kez daha gördüklerim karşısında hayran kalmıştım. Müzik güçlü ve atmosfere uygundu. Diğer gördüğüm her şeye baktığım gibi ona da hayranlıkla baktım. O dört duvar arasında neler kaçırmışım ben böyle? Hayatı, yaşamayı unutmuştum.

Bestenigar #Watty2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin