33. Bölüm

2.4K 178 134
                                    

Wattpad'in kesinlikle bana bir garezi var. Paragraflarımı birleştirip duruyor. Geçen bölümdeki sorunu düzelttim tekrardan dilerseniz bakabilirsiniz.Keyifli Okumalar! Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim farklı yorumlar görmek istiyorum. Sınır: 100 oy - 100 yorum. ***
Korkunç bir sırt ağrısı, biri beynimin içinde kahve makinesi çalıştırıyordu. Yanağımın hemen yanında yastığa doğru akan bir göl vardı. Ağzımın içinden yastığa doğru oluk oluk akmıştı. Ağzımı kapayıp gözlerimi araladığımda bana yabancı bu odayı tanımaya çalıştım. Beynim hata veriyordu. Bu odayı daha önce görmemiştim, kesinlikle. Gri satene sarılı bedenimi yatağın içinden güçlükle kaldırdığımda gözlerim odayı taradı. Devasa büyüklükte beş kapılı dolap, bir aynalı dolap hemen yanında bir küçük dolap daha yatağın yanında küçük komodin ve üzerinde bir lamba lambanın üzerindeki dün akşam giydiğim külot muydu? Dehşete kapılarak bedenimi yokladım. Tamamen çıplaktım. Hayır, yine o akşamdan kalma sabah… Dün geceyi hatırlamaya zorladım hafızamı ve birkaç kare zihnimde canlanır gibi oldu. Kırmızı ışıklar, çok fazla kırmızı ve karanlık içeren görüntülerin içerisinde en son hatırladığım kare sahneye çıkmak üzere olduğumdu. Soyunmak üzereydim. Bir an dehşete kapıldım. O kadar insanın içinde soyunmuş olsaydım külotum lambanın üzerinde olmazdı değil mi? Ne de güzel kendimi avutuyorum. 

Hatırla Berşan, hatırla… Sahneye çıkmadın. Ezra seni oradan kucaklayıp çıkarttı. Asansöre gittiniz. Asansör bozuldu. Asansörde kaldık. Kalmadık. Yok o kısım tamamen karanlıktı. Asansöre bindiğimizi bile hayal meyal hatırlıyordum. Uzanıp lambanın üzerinde külotumu alacakken kapı açıldı. “Siktir. Siktir. Siktir.” 

Saten çarşafı üzerimde tutmaya çalışırken külotuma uzanmak çok zordu. Lambayla beraber onu yatağa çekerken lambayı devirdim ve artık külotum elimde kapıdan giren kişiyi görmek için kafamı çevirdim. 

“Oh! Şükürler olsun sensin!” dediğimde karşımda bana tuhaf bir şekilde bakan bir çift yeşil gözün sahibini gördüğüme sevineceğim aklıma gelmezdi. O fazla ıslak ve çıplaklık içeriyordu. Belindeki siyah havlu hariç. Birkaç saniye bu heybetli, esmer, fazlasıyla ıslık çalmak isteyeceğim güzel manzaranın keyfini çıkarttık sonra bakışlarımı kaçırdım. Görüntüsünün hoşuma gittiğini anlamaması için ciddi duruşumu bozmadım. O fazla şeydi. Islak ve şey… Vay canına! Gerçekten iyiydi. Duşta dikizlediğim zamanı hatırladım. Taş gibi. Onu tarif edebileceğim kelime tam olarak buydu. Esmer, ıslak, kaslı bir taştı. 

Sorusu dikkatimi dağıttı. “Başkasını mı bekliyordun?”  

“Aslında bakarsan bu sürekli daha önce görmediğim odalarda çıplak uyanma sonucunda seni gördüğüme sevinecek hale geldim. Dün akşam ben dayak mı yedim? Sırtım ağrıyor ve beynimin içinde biri kahve… değil değil… Daha ağır ve gürültülü bir makine çalışıyor gibi! Başım ağrımıyor. Her bir beyin hücrem can çekişerek ölüyor.” Elimle başımı tuttuğumda diğer elimle çarşafı kaymaması için tutup iç çamaşırımı içine attım. 

“Dün akşamı hatırlamıyor musun,” diye sorgular bir tavırla sordu ve ekledi “Hiç?” 

Başım tekrar yatağa düştüğünde bakışlarımı tavana diktim. “Belki bir kısmını. Sanırım sahneye çıkmaya çalıştım.” Ona diğer detayları vermemeye özen gösterdim ki benimle dalga geçmesin. Çıplak bir şekilde sahneye çıkmak istemem gibi. Son içtiğim nasıl bir şeyse sıcaklığını hale göğsümde hissedebiliyordum. 

“Soyunmaya kalktığın kısım, güzel.” dedi, soğuk bir ses tonuyla. Devam etmemi bekliyordu. 

“Şey… Sen o detayı biliyor musun?”

“Devam et, Berşan! Sonra ne oldu?” Başımda ıslak bir şekilde, havluyla dururken neyi hatırlayabilirdim ki? Odaklanamıyordum. Sessizce yutkundum. 

Bestenigar #Watty2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin