yirmi dördüncü bölüm

885 69 125
                                    

Bugün hava diğer günlere göre biraz daha sıcaktı. Eski hayatıma geri dönmek istiyordum fakat şu an, eski hayatımdan daha güzel bir hayata sahiptim. Babamla aramı düzeltmiştim, Sung Ha abla ile birbirimizi sevmiştik, arkadaşlarımla her zamanki gibi çok iyiydim ve Jungkook'la sevgiliydim. Tüm bunlar mutlu olmam için yeterli sebeplerdendi. Sanırım buhranlı günler gitmiş, yerine neşeyi üzerine elbise diye giyinmiş bir kız gelmişti. O kız bendim.

Bizim sevgili olduğumuzu herkes öğrenmişti. Kimseden bir şey saklamak istemiyorduk. Sanki suçlu gibi buluşmak ve diğerlerinden kaçmak bizi her zaman tedirgin edecekti. Hem aramızdaki ilişkiyi söylemememiz için hiçbir sebep yoktu. Zaten babam da dahil olmak üzere herkes bizim ilişkimize mutlu olmuştu. Jungkook'un annesi ve babası beni kendi kızları gibi görüyordu. Benim babam da Jungkook'u kendi oğlu gibi görüyordu.

Jungkook'un annesi bir gün bana, "Benim hiç kızım olmadı. Artık sen benim kızımsın." demişti. Buna ne kadar mutlu olduğumu anlatamazdım. Annemin şefkatini o kadar özlemiştim ki, bu şefkati Bayan Jeon'un gözlerinde görebiliyordum. Bu benim için oldukça kıymetli bir durumdu.

Bugün arkadaşlarımla beraber hep birlikte şık bir restoranda yemek yiyecektik. Restoranın bir katını tamamen kendimiz için rezerve etmiştik. Biz bize olmak istiyorduk. Başıma gelen kötü olayların ardından moralimi daima yüksek tutmaya çalışıyorlardı. Bizim bir aile olduğumuzu unutmamam için ellerinden geleni yapıyorlardı. Biz bir aileydik ve ben elbette bunu unutmuyordum. Onlar gibi dostlarım olduğu için çok şanslıydım, bunun farkındaydım.

Uzun zamandır elbise ve etek giymediğimi fark ettim. Sung Ha abla ile alışverişe çıktığımızda çok güzel bir etek ve gömlek bulmuştuk. Kıyafetleri görünce aşık olmuş ve hemen satın almıştım. Bugün kendime her zamankinden daha fazla özenmek istiyordum. Kendimi beğendirmeye çalışmak için değil, içimden geldiği içindi. Zaten Jungkook benim her hâlimi görmüştü. Birini sevince onun her şeyini seviyordunuz. Dış görünüşe değil de yüreğe değer veren insanları severdim ben. Jungkook da öyle biriydi. Yüzümü ve fiziğimi beğeniyor olabilirdi fakat onun da asıl önem verdiği; ruh güzelliğiydi.

Lacivert, siyah çizgileri olan düz bir etek giydim. Mini bir etekti ve eteğin uç kısımları pileliydi. Hemen üstüne ince, siyah boğazlı bir badi giyindim. Sporcu sutyeni tarzında bir badiydi fakat tek farkı yarım boğazlı olmasıydı. Hemen ardından gümüş tokalı bir kemer taktım ve son olarak gömleğimi giyindim. Siyah saten bir gömlekti fakat bel kısmını bağlayabiliyordum. Üstteki iki düğmeyi ilikledikten sonra bel kısmını bağladım, geri kalan düğmeleri ise bağlamadım. Bu şekilde hem farklı duruyordu hem de kemerim görünüyordu. Ayaklarıma da parmak arası, ince topuklu bir ayakkabı giydim. Ayakkabının ince şeritleri vardı ve dizlerime kadar uzanıyordu.

Giyinme işim bittiğinde makyaj masama oturdum. Saçlarımı güzelce düzleştirdikten sonra yüzüme krem sürdüm. Şeftali renginin tonlarında bir göz farı sürdükten sonra maskaramı da sürdüm ve kuyruklu bir eyeliner çektim. Farımın tonlarında bir allığı elmacık kemiklerime sürdükten sonra nude bir ruj da sürdüm. Hazır olduğumda masadan kalktım ve kendime baktım. Aynadaki görüntümden memnun olmuştum.

Küçük bir çanta ve ceket aldıktan sonra odamdan çıktım ve aşağı indim. Babamla Sung Ha abla koltukta sarmaş dolaş oturuyor ve film izliyordu. Onları böyle görünce güldüm ve yanlarına doğru ilerledim. Benim geldiğimi gördüklerinde bana baktılar. Sung Ha'ya artık abla diyordum çünkü onu bir abla gibi benimsemiştim.

Babamın omzuna koyduğu kafasını kaldırdı ve beni baştan aşağı süzdü. "Çok güzel olmuşsun, Jennie!" diyerek hayran hayran baktı.

"Benim kızım her zaman çok güzeldir." dedi babam da.

imprisoned captive eyes • jenkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin