Önümüzde yalnızca iki yol vardı: Birincisi; acıyla pişmiş, kızgın lavlarla kaplı, kan ve gözyaşının mermerlere ince ince işlendiği bir yoldu. Sonu uçuruma götürüyordu. Arkandan hafif bir rüzgar esse düşerdin uçurumdan aşağı. İkincisi; etrafını çiçekler kaplayan, küçük bir çocuğun düşlerinden kopmuş gibi sevgiyle işlenen asfalt taşlarıyla kaplı bir yoldu. Sonu göğün maviliğini, ormanın yeşilini barındırıyordu bünyesinde.
Joohyun'un gaz vermesiyle bir hışımla üstümü giyinmiştim ve sonra da kendimi takside bulmuştum. Birlikte güzel bir kafe-bara gidiyorduk. Bara gitmeyi pek sevmezdim ama yanımda arkadaşlarım olduğu sürece gidebilirdim. En azından bazen dans ederek kafamı dağıtırdım. Doğum günleri için de güzel organizasyonlar olurdu. Birkaç kez doğum günü partilerine gitmişliğim de vardı.
Üstümde siyah, vücudumu komple saran bir elbise vardı. Göğüs dekoltesi yoktu ama geniş bir yaka kesimi vardı. İnce askılıydı ve sırtımı açıkta bırakacak kadar sırt dekoltesi vardı. Kalçalarımın biraz altında bitiyor, biçimli vücudumu gözler önüne seriyordu. Joohyun'un elbisesiydi ama o giymemiş ve benim giymeme karar vermişti. Makyajımı da o yapmıştı. Bana ağır makyajları yakıştırmadığı için olabildiğince sade makyaj yapmıştı. Dudaklarıma bordo bir ruj sürmeyi ve kirpik diplerime de eyeliner çekmeyi ihmal etmemişti. Moonbyul da saçlarıma bozuk maşa yapmıştı. Bu elbisenin hakkının bozuk maşa olduğunu söylemişti. Düğüne gider gibi görünmediğim için sevinebilirdim en azından.
Moonbyul ve Joohyun, Jungkook'u gideceğimiz bara davet etmemi söylemişti. Asla yapmayacağımı söylediğimde ise olağanüstü çabalarla beni ikna etmişlerdi. Onların dilinden kurtulamayacağımı bildiğim için Jungkook'u çağırmıştım. Jungkook'u arayıp gideceğimiz barın adresini vermiştim. Taehyung ve Hoseok'un da geleceğini ve takılacağımızı söylemiştim. Bu da yetmezmiş gibi kızların isteğiyle Jungkook'a sevgilisini de getirebileceğini söylemiştim. Duygularımdan emin bile değilken, Jungkook'u sevgilisiyle görmek yaralarımın üzerine tuz bastırmışım gibi bir etki yaratacaktı. Onların mutlu olduğunu gözümle görürsem soğurdum belki. Hislerim başlamadan ölürdü hem.
Jungkook'un bunu kabul etmeyeceğini düşünüyordum ancak kabul etmişti. Kız arkadaşını da kendisiyle beraber getirecekti. Buna hazır değildim. Buna gerçekten hiç hazır değildim ama sevgili dostlarım bunu yapmam gerektiğini söylüyorlardı. Joohyun ısrarla aralarında bir şey olmadığını söylüyor, Moonbyul'sa kafasının karışık olduğunu ama düşüncelerinin bana daha yakın olduğunu beyan ediyordu. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum, sadece üzülmekten korkuyordum. Kim bilir, belki onları görünce dudaklarıma acının tatlı tebessümü konar ve ben de içkimi içerdim kalbimdeki sızıyla.
Gergin dakikaların ardından nadiren geldiğimiz barın önünde durduk ve ücreti ödeyerek taksiden indik. Hoseok ve Taehyung gelmişti. Moonbyul jilet gibi görünen düz saçlarını omzunun arkasına atmış ve şortunu düzelterek önden ilerlemişti. İnce bacaklarını siyah çizmeyle süslemiş, ince belini belli edecek bir crop giyinmişti. Üşümemek için kalın bir kaban da giyinmişti. Moonbyul çok asil bir kadındı. Her zaman kendinden emin bir duruşu olurdu. Ona imreniyordum.
Joohyun ise straplez detay siyah bir büstiyer ve siyah, dar bir pantolon giymeyi tercih etmişti. Güzel beyaz boynunu açıkta bırakmak için saçlarını tepesinde dağınık bir topuz yapmıştı. Omzuna astığı kadife ceketiyle oldukça çekici duruyordu.
Bar kapısına geldiğimizde kimliklerimizi gösterdik ve içeriye girdik. Derin bir nefes alıp etrafa baktım. İçerisi ter ya da başka kötü bir koku kokmuyordu. Aksine, ferah bir koku vardı. Havalandırmanın iyi olması güzel bir şeydi. Sigara ve ter kokusunu solumayı istemezdim.
Dans pistinin yanından geçerken, sahne tarafına uzak koltukların olduğu yerde gördük onları. Hoseok elini kaldırarak yerlerini belirtirken ben de Jungkook'u inceleme fırsatı bulmuştum. Uzun siyah saçları dalgalar halinde yüzüne dökülüyor, kulağına taktığı uzun küpesi saçlarının arasında usulca sallanıyordu. Üstünde siyah bir gömlek, altında da siyah bir kot pantolon vardı. Gömleğini pantolonunun içine sokmuş, gümüş detay işlemeli kemeriyle süslemişti. Gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı. Kolunda kalın kemerli bir saat, parmaklarında ve eklemlerinde de yüzükler vardı. Parmaklarındaki dövmeleri görebiliyordum ama dövmelerin anlamını bilmiyordum. Biçimli yüzünü sanat eseri gibi çizmişler, dudaklarının altına da inci dizer gibi bir ben kondurmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imprisoned captive eyes • jenkook ✔
FanfictionKırılgan cümlelerin vardı senin, dudaklarının arasından firar ettiğinde canıma batardı. Başlangıç: 16.03.2020 Bitiş: 04.04.2021 Jennie Kim & Jeon Jungkook