on birinci bölüm

1.2K 122 124
                                    

Jun Bin'in elime tutuşturduğu gazete parçasını açarak habere baktım. Manşette "Seoul-Busan Yolunda Büyük Kaza" yazıyordu. Hemen altında yazan yazıya baktım.

"Busan'dan Seoul'e giden bir araç, karşı şeritten gitmesi gerekirken uykulu olduğu için ters şeritte giden bir kamyonla çarpıştı. Kamyon şoförü PSJ ve özel araçta bulunan anne-kız KDB ile KJN ağır yaralandı."

Bu yazının hemen altında da olay yerinin çekildiği bir resim vardı. Resimde kaza yapan araçların resmi, polis memurları ve ambulans görevlileri de vardı. Siyah arabanın biraz ilerisindeki yere düşmüş oyuncağı görünce tutunacak bir yer aradım. Bu oyuncak benim yıllar önce oynadığım oyuncağın aynısıydı. Kirpiklerimi kırpıştırdım. Resmin altındaki yazıya baktım zorlukla.

Kazazede KDB ve KJN bana bir yerlerden tanıdık geliyordu. Sanki midemin üstüne yumruk yemişim gibi bir sancı vurmuştu. İsimleri tekrar ettim: KDB ve KJN.

Kim Dan Bi ve Kim Jennie...

Annem ve ben...

Nefesim kesildiğinde derin bir nefes aldım ve defalarca gazete sayfasına baktım. Ellerim titreyerek gazete sayfasını katladım ve çantama gelişigüzel koydum. Musluğu açıp elimi ıslattım ve ıslak ellerimle ensemi ıslattım. Jun Bin bana bu gazete kâğıdını boşuna vermemişti. Benimle ilgili bir haber olduğunu biliyordu. Sorun bu haberi nereden bildiği ve bana neden verdiğiydi. Bu haberi bana vermişti ama bunu neden yaptığını bilmiyordum.

Kafamda onlarca soru işareti oluşmuştu. Derin nefesler aldım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Tuvalette uzun süre oyalandığım için artık çıkmam gerekiyordu. Eğer biraz daha burada durmaya devam edersem kızlar endişelenip yanıma gelirdi. Şimdilik onlara bir şey demeyecektim. Neler olduğunu tam anlamıyla öğrenmeden ve Jun Bin ile konuşmadan kimseye bir şey anlatmayacaktım.

İçeri geçtiğimde Jun Bin'in nerede olduğuna baktım. Hiçbir şey olmamış gibi eğleniyordu. Belki de bu konu onun için önemli değildi. Eğer önemli değilse bana bu haberi neden vermişti?

Bizimkilerin yanına gittiğimde zoraki bir şekilde gülümsedim. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorundaydım ama bu çok zordu. Ellerim hâlâ titriyordu, tıpkı titreyen gözbebeklerim gibi. Bir duvar kadar düz ve soğuk biri olmama rağmen bu konuda nasıl hiçbir şey yokmuş gibi davranacağımı bilmiyordum. İçimden kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

Taehyung, "Bir an hiç gelmeyeceksin sandık." dedi ve bana bıkkın bir bakış atıp önündeki kuruyemişi ağzına attı.

"Tuvalette sıra vardı." diyerek aklıma ilk gelen şeyi söyledim.

Hoseok elinin tersiyle alnıma dokundu. Ateşim var mı diye bakıyordu. "Solgun görünüyorsun. Bir sorun mu var? Hasta mısın?" diye üst üste sorular sordu.

"Sanırım midemi üşüttüm. Önemli bir şey değil." dedim ve onları endişelendirmemek için gülümsedim.

"Sen bu aralar çok sık hasta olmaya başladın, Jennie. Vitamin değerlerin düşmüş olmalı. En yakın zamanda doktora gideceğiz." dedi Moonbyul. Kaşlarını çatmıştı, kendime iyi bakmadığımı düşündüğü için bana kızıyordu.

"Tamam, anne." dedim fakat bana aynı şekilde bakmaya devam etti. Bu sefer iyi kızmıştı.

"Bir de dalga geçiyor! Eve gidelim, Jennie. Hasta hasta burada durmanı istemiyoruz."

Joohyun'un dediklerinden sonra, "Gerçekten iyiyim. Bir sorun olursa size derim." dedim ama içimden buradan gitmek istediğimi haykırıyordum.

"Siz eğlenin, ben Jennie'yi eve bırakırım." diye ayağa kalktı Jungkook.

imprisoned captive eyes • jenkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin