dokuzuncu bölüm

1.4K 139 151
                                    

Tepemizde uçuyordu turna bulutları, ufuğa diktiğin gözlerinde yalnızlığın kırıntısı. Salkımsaçak düşüncelerle yoğurulmuş ruhumuzun yangınları, eğdiğin kirpiklerini usulca ıslatırdı gözyaşı. Serin bir rüzgar tenimize dokunup kaçtı, bazen okşadı bazen yok saydı. Sıralı kirpiklerinde tel tel sevincin mabedi, avuçlarında bir bir çiçekler açtı.

Sadece iki gün önce, Jungkook ve sevgilisini görüp yüreğimin üzerine kızgın hançerleri bastırmıştım. Jungkook'un uzattığı eli de, diğer çocuğun uzattığı eli de tutmayıp yerime geçmiştim. Sonrasındaysa kızlara kalkmak istediğimi söylemiş ve herkese iyi geceler dileyerek evimize geçmiştik. O ortamda bir dakika daha durmak istemiyordum. Oradan ayrılmakla çok iyi bir karar vermiştim.

Şimdi ise Moonbyul'un evinde oturmuş, öğleden sonraki dersimizin saatinin gelmesini bekliyorduk. Üçümüzün de elinde telefon vardı ve sosyal medya denen bataklığa saplı bir şekilde vakit öldürüyorduk. Dersimize iki saat kalmıştı, birazdan evden çıkardık.

Kapının zili çaldığında üçümüz de kısa bir an kafamızı telefonlardan kaldırdık. Moonbyul kapıyı açmak için gittiğinde yeniden telefonlarımıza döndük. Çok değil, sadece bir dakika sonra gürültülü bir ses hakim oldu etrafta. "Sana inanamıyorum abla!" demişti kalın bir ses.

Bu ses Moonbyul'un kardeşi Baro'ya aitti. Joohyun ve ben birbirimize neler oluyor dercesine baktık. İkimiz de ayağa kalktığımızda, kollarını göğsünde birleştirmiş Baro girdi içeri. Kaşları çatıktı, alnında iki tane ergenlik sivilcesi vardı. On yedi yaşındaydı ama yirmi yaşında gibi gösteriyordu. Sesi de ergenliğin vermiş olduğu dürtüyle kalın ve çatallıydı.

Hepimiz ayakta dikiliyorduk. Baro çok sinirli görünüyordu ama niye sinirli olduğunu hiçbirimiz anlamamıştık. Moonbyul, Baro'nun karşısına geçip "Açık konuş, anlamıyorum." dedi.

"O zaman oturmanız lazım çünkü ayaküstü konuşulacak kadar basit bir konu değil."

Hepimiz merakla ve biraz da tedirginlikle oturduk. "Seni dinliyoruz." dedi Joohyun.

"Ablam olacak şahsiyet bir haltlar karıştırmış. Benim fotoğraflarımı kullanarak sahte bir hesap açmış ve sahte hesaptan da kızın birine yazmış. Hoşlandığım kızla kafede otururken başıma bir kız dikildi ve 'Sen benim ilişkimi bitirdin. Şimdi de yanındaki kızın hayatını mahvedeceksin.' dedi. Sonra da başımdan aşağı sıcak kahveyi döktü!" Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Biz tedirginlikle olanları izlerken, Moonbyul'un da gerildiğini biliyordum.

"Bu kadar değil elbette. Kaynar kahveyle haşlandığım yetmiyormuş gibi hoşlandığım kız da bana tokat attı ve çekip gitti. İki kez rezil oldum. Sorun rezil olmam da değil, ondan gerçekten hoşlanıyordum. Ne kadar özür dilersem dileyeyim beni affetmedi. O kadını tanımadığımı söylediğim halde bana inanmadı. Fotoğraflarımı kullanarak neden sahte hesap açtığını hemen anlatacaksın abla!"

Moonbyul önündeki su dolu bardağı bir dikişte içti ve gözlerini yumarak kafasını geriye yasladı. "Hoseok'tan hoşlandığımı biliyorsun. O kız Hoseok'la sevgiliydi ama Hoseok'u aldatıyordu. Ben de yalanını ortaya çıkarmak için böyle bir yola başvurdum. Ne kadar inkâr etsem de yakışıklı çocuksun, ablana çekmişsin."

Araya kendini de katmasına güldüm. Baro ise alayla güldü. "Yakışıklı olduğum doğru..." Sonra yüzünde iblisleri kıskandıracak bir tebessüm oluştu. "Ama sen benden kaçamazsın. Üç gün boyunca burada kalacağım."

Moonbyul kapattığı gözlerini ışık hızıyla açarken koltukta doğruldu. "Ne? Okulun var, burada kalamazsın."

"Yirmi beş gün devamsızlık yapma hakkım var. Merak etme ablacığım, ben bu konuları düşündüm." Ayaklarını sehpaya uzattı. "İlk kez birinden gerçekten hoşlanmıştım abla. Senin yüzünden bir ilişki başlamadan bitti. Üç günü sana zindan edeceğim."

imprisoned captive eyes • jenkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin