on altıncı bölüm

1K 120 154
                                    

İnsanın ruhu kanadı canı yanarken. Gözleri sonsuzluğa kapanmak istedi ama ölüm kabul etmedi. Böylece insan hayatın yakıcı etkilerine karşı direnç kazandı. Avuçlarımızda bir parça cam varmış gibi parmaklarımızı kanatıp sıkıştırdı. Kanımız toprağa şıp şıp damladı ama yerde bir çiçek açtı. Akan kanın ardından açan bir çiçekti, sanki insanın acılarına bir hediyeydi.

Bütün gece mesajları defalarca okumuştum. Uyumaya çalışsam da gözüme uyku girmemişti. En sonunda pes etmiştim. Kızlar güzelce uyurken arada onlara bakmıştım. Fakat kafamdaki düşünceler bir kafes gibi beni mengene altına aldığından dolayı düşünce çıkmazında kaybolmuştum.

Bana mesaj atan numaraya geri dönmeye çalışmıştım ama bana cevap vermemişti. Bunu neden yapıyordu, bilmiyordum. Kime ne yapmıştım? Neden bir katil tarafından cezalandırılıyordum? Bu çok korkunç bir şeydi. Gerçekten çok korkunç.

Saat sekize geldiğinde kızları uyandırmamaya özen göstererek odadan çıktım. Babam uyanmış olmalıydı. Erken yatıp erken kalkmayı severdi ve söz konusu işi olduğunda ciddiyeti elinden düşürmezdi.

Odasının önüne geldiğimde boğazımı temizledim ve derin bir nefes alıp kapıyı tıkladım. İçeriden, "Gel!" komutunu duyduğumda kapıyı açtım. Babam bu saatte beni gördüğü için şaşırmış duruyordu. Belki de şaşkınlığı yüzümün kötü görünüyor olmasından kaynaklıydı. "Bir sorun mu var, Jennie?"

"Evet," dedim ve odaya girdim. Kapıyı yavaşça kapattıktan sonra Sung Ha'ya baktım. Uyanacak gibiydi, muhtemelen birazdan uyanırdı. Yeniden babama döndüm. "Aşağıda konuşalım mı? Katille ilgili bir konu hakkında seninle konuşmak istiyorum."

"Üstümü değiştirip geliyorum." dediğinde kafamı salladım ve odadan çıktım.

Aşağı inmeden önce aklıma Jungkook gelmişti. Normalde bu konuyu babamla tek başıma konuşmak isterdim fakat olayların Jungkook'la da ilgisi vardı. Bu yüzden onu uyandıracaktım. Neden korumam olmayı kabul ettiğini söylemesi gerekiyordu.

Odasının önüne geldiğimde kapıyı tıkladım. İçeriden seslenmesini bekliyordum ama o hemen kapıyı açmıştı. "Konuşmamız gerekiyor. Aşağı iner misin?" dedim.

Odadan çıktı ve kapıyı kapattı. "İnelim." dedi.

Üstünde haki yeşili bir kazak ve koyu renk bir kot pantolon vardı. Üstünü giyinmiş olduğunu görünce aklıma okul geldi. Bugün okula gidebileceğimi sanmıyordum. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki, katil yakalanana kadar ne yapacağım hakkında fikrim yoktu.

Jungkook'la birlikte aşağı indik. Çok geçmeden babam ve Sung Ha da gelmişti. Babamla Sung Ha büyük koltuğa oturmuştu, Jungkook ve ben de tekli koltuklara oturmuştuk. Kızlar uyuyordu, biz konuşurken uyanacaklarını sanmıyordum. Uykularını bölmek istemezdim.

Hepsinin bana meraklı gözlerle baktığını görünce konuşmam gerektiğini anladım. Artık sırlardan sıkılmıştım. Konu neyse konuşmalı ve bütün sırları açığa çıkarmalıydık. "Dün gece bana iki mesaj geldi. Ne kadar kaçarsam kaçayım ya da evimize ne kadar güvenlik alırsak alalım saklanamayacağımı söyledi. Beni öldürmek istiyor yani. Durduk yere hiç tanımadığım birisi beni neden öldürmek istesin? Bu konunun seninle alakalı olduğunu düşünüyorum baba. Lütfen bana her şeyi anlat." dedim.

Babamın gergin yüzünü gördüğümde, düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. Babamı ilk kez böyle görüyordum. Gözlerindeki hüzün kırıntılarını toplamaya kalksam, yüzüne yapışan acılar ellerimi kanatacaktı sanki. "Artık anlatmanın vakti geldi değil mi?" dediğinde kafamı aşağı yukarı sallayarak babamı onayladım.

imprisoned captive eyes • jenkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin