İki Yıl Sonra...
Elimde bir çiçek buketiyle birlikte mezarlıktan içeri girdim. Annemin mezarının başına geldiğimde çiçeği mezarının üstüne bıraktım. Ot bürümüş yerlerdeki otları ve mezarın mermerlerini temizledikten sonra annemin adının yazılı olduğu taşı okşadım. Gözlerimi kapatıp başımı taşına yasladım ve sessizce oturdum.
Derin bir nefes aldım. Sanki annem tam karşımdaymış gibi onunla konuşmaya başladım. "Merhaba, anne. Bugün de seni çok özledim."
Bir süre sustum. Belki bir ses kulaklarıma ulaşır yahut bir el omuzlarıma tutunur diye bir masal alemine daldım. Biliyordum, ne annem yanıma gelebilirdi ne de ben onun yanına gidebilirdim. Fakat insan çok sevdiği bir şeyi kaybettiğinde bunu kabullenemiyordu. Benimkisi de tıpkı bunun gibiydi.
"Hayatımda her şey yolunda, hiçbir sıkıntım yok. Sen her zaman benim mutlu olmamı isterdin. Mutluyum, anne." Dudaklarımı birbirine bastırdım ve adının yazılı olduğu taşın oyuntularına parmaklarımı sürttüm. "Babamla aram iyi. Arkadaşlarımla aram hep iyiydi zaten, biliyorsun. Sen bana her zaman, 'Az arkadaşın olsun ama tam olsun.' derdin. Benim arkadaşlarım da az ve öz."
Hayatımdaki insanlardan bahsedince yüzüme bir tebessüm yerleşti. Bu hayata tutunabildiysem, bir yerlere gelebildiysem onların sayesindeydi. Tutunacak dalı olmayanı uçuruma itiyorlardı. Belki birçok kez uçuruma itilmiştim fakat tam düşmek üzereyken beni uçurumun kenarından çekip almışlardı. Onlara sahip olduğum için mutluydum. Sanırım hayat herkesin yüzüne bir kez olsun gülüyordu.
"Hayatımda biri var. Sana uzun zamandır ondan bahsediyorum. Hatta birkaç kez benimle birlikte buraya geldi. Adı Jungkook. Onu hatırlıyorsun değil mi?" Jungkook'tan bahsedince gülümsedim. "Onunla pek iyi bir şekilde karşılaşmadık. İlk başlarda onu hiç sevmiyordum ama sonra, onun kalbinin güzelliği karşısında büyülendim. O kadar güzel bir kalbi vardı ki daima ışık saçıyordu."
"Onu sen de çok iyi tanıyorsun, anneciğim. Sen de çok seviyorsun, biliyorum. Ben de çok seviyorum. Birbirimizin tenine değil de, kalbine dokunduğumuz için aramızdakilerin aşktan daha özel bir duygu olduğunu biliyorum. Zaman zaman buğulu bir aynaya benzeyen loş ışıklarda onun gözleri parlıyor. Milyonlarca çehre arasından yalnızca onu istiyor yüreğim. Onu seviyor, onu özlüyor, onu görüyor, onu tanıyor, onu biliyor bedenim."
Duygularımı tüm çıplaklığıyla anneme anlatıyordum. Annemden hiçbir zaman hiçbir şeyimi gizlememiştim. Yanımda olmaması, ona duygularımı ve düşüncelerimi anlatamayacağım anlamına gelmiyordu. Ben, annemi kalbimde hissediyor ve kalbimde yaşatıyordum. Benim için kıymetli olan da buydu.
"Yani gördüğün gibi, ben gayet iyiyim ve mutluyum. Sakın beni düşünme, gözün arkada kalmasın. Zor günler yaşadım ama hepsini atlattım. Sen bana her zaman dimdik yürümem gerektiğini söylerdin. Başımın öne eğilmemesini isterdin. Ben dimdik yürüyorum, anne. Başım öne eğilmiyor, her zaman kendimden eminim. Tüm bunları senden öğrendim, senin varlığın sayesinde bu kadar güçlüyüm."
"Mutlu olmak için, içinde bulunduğumuz andan daha doğru bir zaman yoktur. Mutluluk bir serüven gibidir. Ansızın karşına çıkar, belki seni hiç oyalamaz belki de peşinden koşman için kaçar. Fakat unutma, güzel kızım, mutlu olmak için önümüzde binlerce sebep var." demişti annem. Eğer bir gün bahçeye çiçek ekersem, çiçek boynunu büktü diye ondan umudumu kesmeyecektim. Çiçeği solana kadar her gün sulayacak ve bakımlarını yapacaktım. Çünkü her canlının yaşamaya hakkı vardı. Annem öleceğini anladığında bile bana çiçeklerimi soldurmamam gerektiğine dair sözler verdirmişti. Ben yaşamalıymışım çünkü benim de yaşamaya hakkım varmış. Bu yüzden, sırf annem için yaşamaya devam etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imprisoned captive eyes • jenkook ✔
FanfictionKırılgan cümlelerin vardı senin, dudaklarının arasından firar ettiğinde canıma batardı. Başlangıç: 16.03.2020 Bitiş: 04.04.2021 Jennie Kim & Jeon Jungkook