on dokuzuncu bölüm

1K 109 209
                                    

Jungkook'un Bakış Açısı:

Bir cambaz değildim. İncecik bir ipte yürümem söylenirse bunu yapamazdım. Dışarıda değil ama içimde orman yangınları oluştu. İçimde bir itfaiye yoktu, yangını söndürecek hiçbir şey yoktu. Benim buz gibi kalbime inat içim yanıyordu, ben yanıyordum. Göğsüm hızla inip kalkıyordu, kor ateşlerde kavruluyordum.

Jennie'nin kan grubunun ne olduğunu bilmiyordum. Ameliyat kötü mü geçiyordu? Neden kan istemişlerdi? Ameliyata girmeden önce kan bankasından kan getirdiklerini görmüştüm. Jennie iyi miydi? Neden kimse bir şey demiyordu?

Chang Pil amca koşarak hemşire hanımın yanına gitti. "Benim kan grubum uymuyor. Kan grubu annesiyle aynı ama annesi hayatta değil. Ne yapmamız lazım? Ameliyat kötü mü geçiyor?" dedi endişeli bir şekilde. Bileklerinden başlayıp boynuna dolanan endişe iplerini görebiliyordum. Onlar görünmez iplerdi fakat bende de vardı, o yüzden biliyordum.

Korkuyla yutkundum. Duymak istemediklerimizi söylerler diye gergince hemşire hanıma baktım. "Ameliyat hakkında gerekli açıklamayı benim yapmam doğru değil. İçeride herkes canla başla çalışıyor merak etmeyin." diyerek sorumuzu elinden geldiği kadar geçiştirdi. Daha sonra koridordaki bizlere baktı. "0 rh pozitif kana ihtiyacımız var."

"Ben!" diye bağırdı uzaktan bir ses. Bu ses anneme aitti. "Benim kan grubum uyuyor." Annem bu zor zamanda imdadıma yetişmişti yine. Annem hep böyleydi. Ne zaman zorda olsam koşarak gelirdi.

Gözlerim dolsa da bunu saklamayı başardım ve dudaklarımı ısırarak anneme döndüm. Etimin tenimden ayrılacağını düşündüğüm saniyelerin ardından annem hemşire hanımla birlikte bir yere doğru gitti. Babam da doğruca Chang Pil amcanın yanına ilerledi. Babam benim yanımdan geçerken hüzünle yüzüme baktı. Dudaklarını aralayıp kelimeler sıralamak isterdi lakin onun da bunu yapacak gücü yoktu. Dağılmış göründüğüme emindim. Beni dağılmış görmek onu ne kadar üzmüştü kim bilir.

Omzuma yavaşça dokunup güven verircesine sıktıktan sonra Chang Pil amcanın yanına gitti. Birbirlerinin yüzlerine bakıp sessizce göz kenarlarındaki çukurlara gömüldüler. Sonra birbirlerine hızla sarılıp ağlamaya başladılar. Onları öyle görünce derin bir nefes aldım. Sanki suda boğulmuşum da dakikalarca hırçın dalgalarla boğuşup bir anda nefes almaya başlamışım gibi güçlü bir nefesi ciğerlerime gönderdim. Gözümden akan bir damla yaşı yerine göndermek için kafamı yukarı kaldırdım. Sessizce döktüm gözyaşlarımı. Sessizce, çaresizce, üzgünce...

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum. Taehyung, Joohyun, Hoseok ve Moonbyul'un da ailesi gelmişti. Biz çok büyük ve güzel bir aile olmuştuk. Jennie bizi böyle görmeliydi.

Saatlerce duvar dibinde ameliyatın bitmesini bekledim. Akreple yelkovan birbirlerinden kaçmaya devam etti. Akrep kaçtı, yelkovan kovaladı. En sonunda buz gibi ameliyathane odasından iki beden çıktı.

Bir kadın doktor, bir de erkek hemşire çıkmıştı ameliyathaneden. Onların çıkmasını bekleyen uyuşmuş bedenlerimiz hızla o tarafa doğru yol aldı. Beklentiyle yüzlerine baktığımızda, doktor hanım ve hemşire bey maskelerini çıkardı. Yüzlerinde gördüğümüz mutluluk ve yorgunluk tebessümleri yüzümüze umut ışıkları saçtı.

"Kızım nasıl?" diye sordu Chang Pil amca.

"Kızınızın durumu iyi. Çok dayanıklı, çok cesur, çok güçlü bir kızmış kendisi. Böyle büyük bir ameliyata küçücük bedeniyle direndi."

Doktor hanımın yüzünde gururlu bir ifade vardı. Bu kadar bekleyen insanı görünce şaşırmış olmalıydı fakat bu kadar insana kötü haber vermediği için mutluydu. Biz daha çok mutluyduk.

imprisoned captive eyes • jenkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin