Küçükken masal okuduğumda masalların gidişatını beğenmezdim. Kendi kendime masalları değiştirirdim. Mesela Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'i okuduğum zaman masalın sonunu şöyle bitirmiştim: Pamuk Prenses, cücelerin sevgisini bütün kalbiyle hissetmiş ve daldığı uykudan saniyeler içinde kalkmıştı. Pamuk Prenses kalkar kalkmaz cücelere sarılmıştı. Onların sevgisi yıkılmış ağaçları ayakta tutabilecek güçteydi.
Masalın sonunun böyle olmadığını ben de biliyordum. Başında saatlerce gözyaşı döküp kederinden kahrolan cücelerin sevgisi yerine, beyaz atlı bir prensin gelip tek bir öpücükle uyandırmasını kabullenemiyordum sadece.
Peki ya Külkedisi? O zaten ayrı bir saçmalıktı. Külkedisi'nin otuz sekiz numara ayakkabı giydiğini düşünün. Ne hikmetse koca ülkede Külkedisi'nden başka otuz sekiz numara giyen biri daha yok. Bana göre bu hiç mantıklı değildi. Hele de ayakkabı ayağına olduktan sonra hiç sorgulamadan evlenmeleri... Kendisini ayak numarasından tanıyan bir prense aşık olan Külkedisi'ne hiçbir zaman özenmedim. Bu yüzden çocukken zihnimde prensler, prensesler, krallar, kraliçeler, gösteriş gibi tabirler hiç olmamıştı. Benim hayal gücümü ayakta tutan şeyler; şövalyeler, korsanlar, devler, elfler ve bunun gibi masal kahramanlarıydı.
Çocukluğumu bir yalan üzerine kurup buna inanmadığım için mutluydum. Beni bir prensin kurtarması için yıllarca saçımı uzatmayı bekleyemezdim. Jungkook benim için bir prens değildi. O, özel güçleri olmayan fakat kalbindeki merhametle özel gücü varmış gibi duran bir kahramandı. O, yalnızca bir prensesi değil, başkalarını da kurtarıyordu.
Heyecandan yerimde duramıyordum. Etrafta tam bir curcuna vardı. Moonbyul, giydiği dar elbisenin içinde rahat edemediği için aşağı çekiştirip duruyor ve sürekli söyleniyordu. Joohyun, küpesinin tekini bulamadığı için odanın her tarafını karıştırıyordu. Sung Ha abla daha gösterişli bir elbise almadığı için üzülmekle meşguldü. Ben ise saçımın yapılmasını bekliyordum.
Bugün benim en mutlu günümdü. Bugün sevdiğim adamla evlenecektim! Tüm bu hazırlıklar benim düğünüm içindi. Heyecanlı olan tek ben değildim, herkes benim gibi heyecanlıydı. Bu yüzden ortada bir kargaşa vardı fakat hepimizin yüzünde heyecanın tatlı tebessümü asılıydı.
Bundan yıllar önce bana evleneceğimi söyleseler gülüp geçerdim. İnsan ileride başına ne geleceğini asla bilemiyordu. Aşka inanmayan birine evleneceğini söylemek tam bir saçmalık olurdu. Eğer evlenirsem bu aşk evliliği değil de mantık evliliği olur derdim hep. Fakat şimdi hem aşk evliliği hem de mantık evliliği yapıyordum. Jungkook beni seviyordu, değer veriyordu, üzerime titriyordu. Ben de Jungkook'u seviyordum, değer veriyordum ve üzerine titriyordum. Ondan daha iyisini bulmam mümkün değildi.
Moonbyul ayakkabısını ayağına geçirdikten sonra yanımdaki tekli koltuğa oturdu. Başka bir kuaför -Geom Hye- Moonbyul'un makyajını yapmaya başladı. Ben de benim makyajımı ve saçımı yapacak kuaförle -Mi Cha- sohbet ediyordum.
"Saçlarını nasıl yapmamı istersin? Bence hafif dalgalı bir saç yaptıktan sonra aşağıdan dağınık topuz yapalım." Sonra çantasından bir taç çıkardı. Gümüş çiçekler ve tokalar olan bir taçtı. "Sonra da topuzunun üstüne bu tacı sabitleyebiliriz."
"Bence gayet güzel olur." diyerek yanımdaki koltuktan seslendi Moonbyul.
"Ne güzel olur?" diyerek araya girdi Joohyun.
Mi Cha saçımı nasıl yapacağını Sung Ha abla ve Joohyun'a da anlattı. Onlar da saçımın böyle güzel olacağını söylemişlerdi. Açıkçası bu fikir benim de aklıma yatmıştı. Hem gelinliğimin sırt dekoltesi vardı. Kolye gibi bir zincir takacaktım fakat bu zincir sırtıma doğru inecekti. Zincirin ucunda küçük bir taş vardı. Saçlarımın bağlı olması daha iyi olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imprisoned captive eyes • jenkook ✔
FanfictionKırılgan cümlelerin vardı senin, dudaklarının arasından firar ettiğinde canıma batardı. Başlangıç: 16.03.2020 Bitiş: 04.04.2021 Jennie Kim & Jeon Jungkook