Jeon Jungkook'un Bakış Açısı:
Kuru topraklar benim sözlerimle çatladı, çatlakların arasına ay ışığı sızdı. Kifayetsiz kelimelerim can verdi kaburgalarımın arasında. Gözlerim daldı karanlık yollara ve kayboldum, şah damarıma kancasını takmış bir kurşunun oluşturduğu yarada.
Çatladı yerin binlerce derin katmanı. Yanardağın üzerinde birikti magmanın lavları. Ortalığı küle çevirirken derinden sarsılan insanları yaktı. Bir acı birikti, bedenlerimiz kül oldu ve yere serildi. Tutmadı ellerimiz ve silindi zihnimiz.
Jennie'nin yanına doğru birinin yavaş fakat keskin adımlarla geldiğini görmüştüm. Onun katil olduğunu anlamam uzun sürmemişti fakat Jennie'yle aramızda çok mesafe vardı ve kalabalık yüzünden sesim ona ulaşmıyordu. Birkaç kez bağırmış fakat sesimi duyuramamıştım. Adımlarım birbirini takip etmiş ve ona ulaşmak için zamanı kollamıştı. Akrebin zehiri yelkovanı parçalamış, zaman kum tanesi gibi parmaklarımın arasından kaymıştı.
Katilin kaçtığını fark ettiğimde korumalara yakalamaları için bağırmıştım. Jennie'ye daha yakın olmaları gerekiyordu, Jennie'ye daha yakın olmam gerekiyordu. Belki kendime olan sinirimi bir başkasından çıkarıyordum. Ne yaptığım hakkında bir fikrim yoktu. Sadece canı çok yanan Jennie'yi görüyor ve kalbimin üstüne konmuş sıcak lavları hissediyordum.
Onu kucağıma aldığımda ifadesiz gözlerinde gördüğüm korku yüzünden üşüdüm. Çok küçük bir duygu silsilesi vardı gözbebeğinde. Dikkatli bakmazsa göremezdi kimse. Sakinleştirici sözler söylüyordum, şarkı söylüyordum fakat onu sakinleştirsem de sanırım kendimi sakinleştiremiyordum.
"Ambulans geliyor!" diye bir ses duyduğumda derin bir nefes aldım.
Jennie'yi kucağıma alıp ayağa kalktıktan sonra yavaş yavaş kapanan gözlerine baktım. İradesi domino taşları gibi yıkılırken hâlâ nasıl güçlü durduğuna şaşırıyordum. Bu kadar masum ve sevimli bir kadının, gerçek hayatta ne kadar vahşi ve cesur olduğunu bilmek oldukça şaşırtıcıydı.
Yüzüne doğru eğilip, "Az kaldı, Jennie. Biraz daha dayan lütfen." dedim ve belli belirsiz öptüm alnını. Pürüzsüz yüzünde gördüğüm cansızlık yüzünden üzülüyor, ne yapacağımı şaşırıyordum. Elim kolum bağlıydı, ilk kez bu kadar çaresiz hissediyordum.
Sana bu kadar yakınken, senden uzaklaşmak çok zor Jennie. Küçük gözlerinin üstüne süs misali yerleşen benin, küçük ama dolgun sayılabilecek dudakların, avucumun içine sığacak kadar yumuşak yanaklarınla o kadar güzelsin ki Jennie, sanki melekler senin yüzüne üflemiş. Kırmızı saçlarının uçlarına kan bulaşmış. İnce belini saran kumaş parçasından sızan kanlar parkeleri ağlatmış. Uyuma güzel kız, şimdi uyuma vakti değil.
Ambulans geldiğinde Jennie'yi sedyeye taşıdım. Ben de Jennie'yle birlikte ambulansa bindim. "Jennie Hanımın yakını mısınız?" diye sordu genç sağlık çalışanı.
"Evet, arkadaşıyım." diye cevap verdim.
Arkadaşıyım derken boğazıma dizilen yumruyu nasıl anlatabilirdim? Yutkunamıyordum ama boğazım değil de kalbim acıyordu. Ben bilmeden Jennie'ye gönlümü kaptırmış mıydım yoksa?
"Lütfen ailesini arayın. Hastaneye gittiğimizde kan ya da herhangi bir şey gerekebilir."
"Tamam." diyerek cebimden telefonumu çıkardım. Jennie'nin elini bir an bile bırakmak istemiyordum ama sağlıkçıların işini engellediğim için biraz uzak durmamı söylemişlerdi. Şimdi Jennie'nin babasına ne diyecektim ben? Böyle bir durumu nasıl söylerdim?
Derin bir nefes aldım ve Jennie'nin babasını aradım. Telefon daha bir kez çalmıştı ki hemen açıldı. "Jungkook!" diye sesli bir şekilde adımı haykırdı. "Korumalar söyledi, her şeyden haberim var. Jennie nasıl? Kızımı hangi hastaneye götürüyorlar?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imprisoned captive eyes • jenkook ✔
FanfictionKırılgan cümlelerin vardı senin, dudaklarının arasından firar ettiğinde canıma batardı. Başlangıç: 16.03.2020 Bitiş: 04.04.2021 Jennie Kim & Jeon Jungkook