üniversitenin son yılındaydım, okuduğum bölümden fazlaca hoşnuttum. sanırım eskiye göre hayata daha olumlu ve güzel bakabiliyordum. geceleri başımı yastığa koyduğumda arayacağım birkaç arkadaş edinmiştim, ayrıca her sabah gelip usanmadan üzerimi giyinmeme yardım eden Hoseok'um da vardı.
Yoongi ise yakalanmıştı, şikayetçi olduğumdan dolayı ailesi gelmiş ve benimle konuşmuştu. aslında vazgeçecektim şikayetimden ancak Hoseok öyle güzel durmuştu ki karşılarında şikayetimi geri çekmemiştim. ondan maddi bir destek istememiştim, tüm kayıbım maneviydi. bacaklarımın karşılığınıysa, iki yıl hapis cezası alarak ödemişti. çok adaletli, değil mi?
derince bir nefes almıştım parmaklarım arasındaki sigaradan elimdeki davetiyeye bakarken. Jimin ve Jungkook, okullarının son yılında evleniyorlardı. ne mutluydu onlara, özellikle Jimin'e. deliler gibi aşık olduğu adamla evleniyordu.
sigarayı küllüğe söndürürken davetiyeyi yana bırakmış ve yakın bir vakitte aldığım kumandalı tekerlekli sandalyemi hareket ettirip yatağıma yaklaştırmıştım.
"hâlâ onun yerinde olmak istiyorsun değil mi?"
Hoseok'un sesini duyduğumda gözlerimi onun olduğu tarafa çevirmiş ve yalnızca gülümsemiştim. ellerimi yatağa koyup destek alarak yatağa geçtiğimde gülüşümü silmiş, derince bir nefes almıştım. bana davetiye göndermemişlerdi ancak Hoseok'a göndermişlerdi, ne kadar da iyi yüreklilerdi öyle.
"hayır, artık yerinde olmak istediğim kimse yok. ben, Jungkook'un ardından çok fazla şey kaybettim ve gün içerisinde herkes bana en az bir kere dönüp bakarken, bana acırlarken istediğim şey Jimin'in yerinde olmak olamaz."
içimdeki çocuk ölmüştü ve onu öldürenler, mutlu bir hayata sahipti. yatağıma güzelce yerleşmem dakikalarımı alırken Hoseok üzerimi örtmüş, saçlarımın arasına bir öpücük bırakmıştı. bunca şeyin arasında bana iyi davranan ve iyi hissettirmek için çabalayan oydu, ailem bile yalnızca bir kere beni yurtdışından görmeye gelmişti.
ah, neyse.
yanıbaşımda oturan Hoseok'un dizlerine başımı koyup elini tutmuş ve gözlerimi kapatmıştım.
"teşekkür ederim."
bunu her gece yapıyordum, ona her gece günümü güzelleştirdiği için teşekkür ediyordum. beni elimden tutup kaldırarak yürümem adına ümitlendirmeye çalıştığı, olmayınca da sırtına alıp koşuşturduğu için... o iyilik meleğimdi.
elimin üzerini okşayıp uyumamı beklemişti yalnızca. acı içerisinde hissettiğim gecelerden biri olduğunu bilip her zamanki gibi başucumda beklemişti.
ne zaman uyumuştum bilmiyordum ama düzenli olarak kurduğum alarmımın sesiyle uyanmıştım. Hoseok hâlâ buradaydı, yanıma uzanmıştı ancak alarmın sesiyle o da uyanmıştı. ben başımı yastığa bastırdığımda telefonumu alıp alarmı kapatmış ve elini direkt saçlarıma buluşturup okşamış, gülümseyerek konuşmuştu.
"prensesin uyanma vakti gelmiş."
sabahın erken saatinde bile fazlaca enerjik olabiliyordu. başımı çevirip ellerimle gözlerimi ovarken mırıldanmıştım.
"bugün gün boyu uyuma şansım var mı?"
gözlerimi ovaladıktan sonra Hoseok'a bakmış ve sabah yanıma geldiğinde yaptığım gibi yanağına bir öpücük verip ellerimle destek alarak doğrulmuş, bacaklarımı da yataktan aşağı kendi ellerimle indirmiştim. bugün düğün vardı ve nedense gitmek istemiştim.
Jungkook bana yıllar önce hep telefonda evlilikten bahsederdi, o siyah bir takım giyecekti ve ben de istediği gibi beyazlar içerisinde olacaktım. üniveristenin son yılında evlenecektik. ne mutluydu, hayallerini gerçekleştiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur offensée | taegguk
Fanfictionsen kırmızıydın, mavi olduğum için benden hoşlandın. bana dokundun ve ben birdenbire lila bir gökyüzü oldum ve sen mor renginin sana göre olmadığına karar verdin.