bu odada kalmaya başladığım andan beri her şey güzel gidiyordu, Hoseok'a kendimi açamasam bile o bir sorun olduğunu ve bu sorunun duygularımla ilgili olduğunu anlamıştı ayrıca mutlu olmam için o kadar çaba gösteriyordu ki gerçekten şaşırıyordum. o çok iyi biriydi, daha önce bu denli iyisine hiç denk gelmemiştim.
bu düşünceler aklımda dolanırken odada değildim, bir dersimden çıkmış diğerinin olduğu odaya ilerliyordum etraftaki kalabalığa fazla karışmadan. büyük panoda asılı olduğunu gördüğüm yazıya bakarken olduğum yerde durmuştum.
ses yarışması olduğuna dair birkaç şey yazıyordu, sanırım bölüm fark etmeksizin sesine güvenen herkes katılabiliyordu, yüzümde ufak bir gülümseme öylece takılı kalırken gözlerimin önüne geçen bedenlere kaymıştı gözlerim.
sarışın olan ondan uzun ve siyah saçlarının yüzünü gölgelediği bedene bakıyor ve elini çekiştiriyordu, "sen de katılsana? sesinin güzel olduğunu biliyorum." uzun olan yüzünü biraz eğmiş ve sarışına bakmıştı. ikisinin de tenleri beyazdı ve birbirlerine değdiklerinde hpş duruyorlardı. uzun olan 'miniğim.' diye hitap ettiğinin yüzünü kaldırmış ve okşamıştı çenesini. ona karşı nazikti ve asla kaba olmamış, sevgisini ondan sakınmamıştı. yüzüne yaklaşıp dudaklarına bir öpücük bıraktıktan sonra konuştu, "eğer sen de katılırsan, ben de katılacağım." minik olanın suratı düşmüş ama yine de hevesli olduğu için başını sallamıştı hızlıca. "birlikte katılalım sevgilim, seni kıracak değilim."
gözümün önünde duran bedenlerine bakarken tüm konuşmalarını duymuştum. ben olmadığım vakitlerde oldukça iyileşmişti araları gördüğüm kadarıyla. dikkat çekmemek için başımı eğip hızlıca oradan uzaklaşmış ve derse girmekten vazgeçip yurda ilerlemiştim, biraz dinlenmeye ihtiyacım varmış gibi hissetmiştim ama titreyen dizlerim beni ancak bahçeye kadar çıkarmıştı, kalbimi saran beraber hisle birlikte ağacın dibine çökerken elimdeki kitapları bırakmış ve öylece dalmıştım ilk baktığım yere. bu nasıl bir histi böyle? ben kendimi unuttuğuma inandırmaya çalışırken her zaman karşıma çıkmak zorundalar mıydı? dizlerimi kendime doğru çekip başımı üzgünce üzerine yaslarken dolan gözlerimi sıkıca kapatmıştım. yan durduğumdan gözlerimdeki yaşlar yaslandığım dizime dökülmüştü bile. ben neden böyleydim ki? onlar gerçekten çok-çok mutlulardı, ben ise onları gördüğümde gözyaşı döküyordum, fotoğraflarına denk geldiğimde gözyaşı döküyordum, ne zaman bu yaşananlar aklıma gelse gözyaşı döküyordum. onlar ise bunları çoktan atlatmış ve güzelce yaşayıp gidiyorlardı ve uzun zaman birlikte kalacakları kesindi.
bana ne diyebilmeliydim artık, onları boşverebilmeliydim.
en sonunda ayaklandığımda üzgünce mırıldanmıştım ki o sırada omzuma atılan kolla o yöne dönmüştüm, döner dönmez Hoseok'un burnumu sıkmasıyla kaşlarımı çatmıştım biraz. o benim dolu gözlerimi görmeye alışıktı ve gördüğü gibi yaklaşıp öpmüştü şakağımı. birkaç haftadır beraberdik ve birbirimize alışmıştık, aslında her şeye kolayca alışabiliyordum ama sevdiğimi başkasının yanında görmeye hiç alışamamıştım..
Jimin'e 'başkası' demek kötü hissettiriyordu ama o ben gittiğimden beri bana sadece birkaç mesaj atmıştı ve onlar da öyle önemsiz mesajlardı. nasıl olduğumu bile sormamıştı.
gözlerim yanımdaki Hoseok'a dönmüştü. birkaç saniye ona baktıktan sonra gülümsemiş ve başımı omzuna bıraktıktan sonra konuştum, "ses yarışmasına katılacağım." bunu duyduğu an elleriyle yanaklarımı tutup başımı kaldırmış ve onları sıkıp hevesle konuşmuştu. "inanamıyorum Taehyung! bana neden sesinin güzel olduğunu söylemedin? bu gece kesinlikle bana şarkı söyleyeceksin. itiraz kabul etmiyorum." yüzümdeki gülümseme büyürken öpmüştüm onu, yumuşak yanağını uzunca öpmüştüm. teşekkür eder gibiydim. ona her zaman borçlu hissedecektim ve bu borcu ancak onun dostu olmaya devan ederek verebilirdim.
birkaç saat geçmişti, yurda gitaem bile Hoseok uyuduğu için sıkılmış, oradan çıkıp kütüphaneye ilerlemiştim, kimse yoktu.. yani sanırım. sessizce okuduğum kitaba bakarken hava iyice kararmıştı. elimdeki kitap uzundu ve sabaha kadar burada kalıp okuyabilirdim. daha çok iç taraflardaydım ve kapının olduğu tarafa bakmamıştım bile, ama aniden ışıkların gitmesiyle bunu beklemiyormuş gibi ayaklanmış ve korkarak etrafa bakmıştım. telefonumu hızlıca elime alıp feneri açarken avuç içlerim terlemeye haşlamıştı bile. "hey," yutkunup birkaç adım atmış, sesimi biraz daha yükseltmiştim. "biri var mı?" sessizce adımlarken yerden gelen gıcırtı sesiyle korkum daha da büyüyordu. arkamdan gelen sesle o yöne dönerken birkaç adım geriye atsam da takılır gibi olmuş, hızlıca yere düşmüştüm. ışığı tuttuğum yerden gelen birini gördüğümde rahatlamış gibi bir nefes vermiştim ama gelen kişi
Jeongguk'tu.
-----
güzel bir yerde bitirdim sanki, umarım bana kızmazsın.
sizleri seviyorum, bana destek olduğunuz için teşekkür ederim.
fikirlerinizi duymayı heyecanla bekliyorum. 💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur offensée | taegguk
Fanfictionsen kırmızıydın, mavi olduğum için benden hoşlandın. bana dokundun ve ben birdenbire lila bir gökyüzü oldum ve sen mor renginin sana göre olmadığına karar verdin.