Jimin ve Jeongguk beraber gitmişlerdi evden, gecenin bir vakti kalkmaya karar vermişti.. Jimin onu ikna etmişti, sanırım yalnız kalmak istiyorlardı ama ben de Jeongguk benimle uyusun istiyordum!
düşüncelerimle birlikte yüzümdeki mimikler değişirken yalnız kaldığım odada göz gezdirmiştim. "nasıl da hemen gitti ama? istemiyor işte beni, yoksa öyle kaçar gibi gitmezdi.." dudaklarım hafifçe öne bükülürken telefonumu elime almıştım. ikisinin hesabına bakacaktım, yani.. orada sürekli birbirleri için tweetler atarlardı. ismi arattığımda gördüğüm fotoğraf tüm dengemi bozmuş gibiydi, Jeongguk.. Jimin'i öpüyordu? telefondan dolayı tam göremesem bile öpüyordu işte. hesabı açtığım için pişman olurken telefonumu kapatmadan yataktan fırlatmış ve sırtımı dönmüştüm. "pislik, aptal, gerizekalı." gözlerimin dolmasına rağmen sanki kendimi ikna etmek için üzülmüyormuşum gibi davranmaya çalışmıştım.
"hiç de umrumda değil bir kere, uyuyacağım şimdi. umarım uyurken ayağını teletabiler kemirir."
dediğimden sonra kollarımı göğsüme bağlamış gözlerimi sıkıca kapatmıştım, böyle yapmamla birlikte dolu olan gözlerimdeki yaşlar akarken dizlerimi kendime çekmiştim. dudaklarım titremeye başlarken kendimi bebek gibi hissetmekten alıkoyamamıştım. hesapta sevgili de olacaktık geldiğinde, sarılacaktık, beraber olacaktık günlerce.
beni kandırdığına inanamıyordum.
gözlerimi araladığımda gece ne şekilde uyuduğumu bile hatırlamıyordum. gözyaşlarımın yanaklarımda çizdiği iz kurumuş ve yüzüm şişmişti.
ellerim yüzüme gelip silkelediğimde sırtımı doğrultmuş gözlerimi etrafta gezdirmiştim birkaç saniye. aklıma gelen ilk şey Jeongguk olmuştu yine. dün gece yere attığım telefonuma uzanıp aldığımda uygulamadan çıkıp son kullanılanlardan silmiştim.
ondan tek bir mesaj bile yoktu ama o benim yanımda hep Jimin'le mesajlaşıyordu..
beynim uyuşmuş gibi hissederken telefonu yana bırakıp sırtımı doğrultmuştum. Jimin'le sadece arkadaşlardı değil mi? çünkü Jimin dün gece bizi izlerimizle bile görmüştü..
kabaran saçlarımı düzelttiğimde bukleleri yavaşça düzelmeye başlamıştı, böyle tek başıma kalmayı hiç sevmemiştim. ben tek olmak istemiyordum, sevdiğimle birlikte olmak istiyordum.
ayaklarımı yere sürterken lavaboya girip elimi yüzümü yıkamıştım kendime gelebilmek için. hep öyle etkileşimlerini gördüğümde ağlardım. o buraya gelmişti ve yine hiçbir şey değişmemişti işte. lavabodan çıkıp telefonumu aldıktan sonra Jeongguk'a mesaj atmıştım.
T: güzel bir gece geçirdin mi?
J: Jeongguk hala uyuyor Taehyung..
gelen mesaja cevap verememişken elimi dizime getirip oraya tırnağımı sürterek uğraşmıştım biraz. ayaklarım da aynı zamanda hareket ederken kendi kendime şarkılar mırıldanmaya başlamıştım.
"mini mini bir kuş, konmuştu.."
elimi masaya koyup hareket ettirmiştim işaret ve orta parmağımı sanki yürür gibi. ayaklarım hala hareket ederken gülümsemiştim. Jeongguk'a gece uyurken hep bunu söyler ve onu güldürürdüm.
"penceremde donmuştu, aldım onu içeriye.. cik cik cik cik ötsün diye."
parmaklarımı geriye doğru getirip başımı da iki yana sallarken sanki birine şirin görünmek istermiş gibi tatlı tatlı davranıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur offensée | taegguk
Fiksi Penggemarsen kırmızıydın, mavi olduğum için benden hoşlandın. bana dokundun ve ben birdenbire lila bir gökyüzü oldum ve sen mor renginin sana göre olmadığına karar verdin.