herkesin uyuduğu bir vakit onu uyanık bekleyen sevdiğinin yanına ilerledi genç adam, o sırada gözleri sırtı dönük olan bedene kaymıştı, bunu engelleyemiyordu.
korkakça kendine çektiği kolu aslında ona sarılmayı özlemişti, o yokken hep kabus gördüğünü söylüyordu, birkaç gecedir uyuyamıyordu bile doğru düzgün ama bu sefer uykusuzluğunu giderecek bir uykuda gibiydi.
gözleri önüne eğildiğinde derince soluklanmıştı, artık onu sevemiyordu hatta belki de sadece bir hevesti, o karşısında ona heyecanla bakan parlak gözleri seviyordu. bedeni yatağa oturup ardından uzandığında minik eller göğsüne sarılmıştı. o ise sevdiği sarılmayı gerçekleştirip saçlarını okşamıştı minik olanın. onlar böyle zamanlarda birbirlerine güzel bir rüyadaymış gibi hissettiklerini söylerlerdi.
kabuslar gören biriyle aynı odada, güzel bir rüyadalardı.
minik olan korkuyordu, eğer kalkıp onları bu şekilde görürse yaşayacağını bildiği hayal kırıklığı onu da üzüyordu ama sevgisine karşı koyamıyordu bile. "Jeongguk, ne yapacağız?" dudaklarından kaçan derin nefesle birlikte sevdiği gözlere bakmıştı, gözler bile artık bıktığını belli ediyordu. sanki düşünmek istemiyor gibiydi. "sen bana dersen ki yarın git söyle, ona söyleyeceğim. eline bile uzanmıyorum, halâ benden ayrılmadı." sıkıntılı nefesi minik olanın yüzüne çarparken odada ikisine de ait olmayan ses kendi kendine konuşmuştu uykusunda.
"lütfen.. çok korkuyorum."
"yalnız kalmak istemiyorum, Jeongguk.. gitme."
sanki onları duymuş gibiydi, nefesleri iyice daralıyor ve terliyor gibiydi. onu gerçekten çok korkutmuştu bu olanlar, hassas bedeni en ufak darbede yıkılacak gibiydi ama o büyük darbelere dayanmaya çalışıyordu.
uyanacağını bilen genç adam minik olanın yanından kalktığında adımları ter içinde kalkan bedenin yanına ilerlemişti. dolu gözler omu bulduğunda utanmıştı, konuştuğunu bilmiyordu bile ama artık gözlerine bakmaktan bile utanır hale gelmişti. yatağının ucuna oturması için ona yer açsa bile ayakta durmayı tercih eden sevgilisine baktığında kötü göründüğünü düşünüp başını yeniden eğmiş, alnını silmişti. "ne gördün böyle? bayağı korkmuş gibisin Taehyung." artık ona sevgilim demiyordu, eskiden dediği gibi bebeğim, güzelim, bir tanem ve meleğim de demiyordu. ona özel kullandığı 'lavantam' kelimesini bile tek bir kez söylemiyordu. dudaklarından kaçan nefes titrekti. sessiz olan odada tek duyulan şey ağlamaları olmaya başladığında hızlıca ayaklanıp sarılmıştı sevdiğine. "sadece korktum, seni uyandırdığım için özür dilerim. ne gördüğüm hatırlamıyorum.." hatırlıyordu. "benimle uyumak ister misin? sen olduğunda kabus görmüyorum." ona sarılmamıştı, aslında hep sarılırdı ama sanırım bunu da bırakmıştı. esmer olan korkuyordu ama ne yapacağını da bilmiyordu. kendisini sevmediğini bildiği bedeni tıpkı şimdi olduğu gibi hep zorla tutuyordu kollarında.
ona cevap vermeyeceğini anlayınca geri çekilmiş ve gözlerine bakmadan sessizce yatağa oturmuştu, bir şey dememişti daha fazla çünkü derse saçmalar ve ağlardı sadece. tıpkı şimdi olduğu gibi tek başarısı ağlamaktı. yatağa girip sırtını döndüğünde onun yanına uzanıp bedenini sarmasını istemişti ama tek duyduğu şey uzaklaşan adımlardı. ondan sonra da hiç arkasını dönmemiş, o şekilde yanağında kuruyan gözyaşlarıyla uyumaya başlamıştı.
Jeongguk kaçarken onu kovalıyordum, nereye koştuğunu bilmiyordum ama benden kaçmak istiyor gibiydi. bedenim ise onun adımlarını zorlukla takip ederken elimi uzatıp tutmaya çalışıyordum sadece. kaybetme korkusu bedenimi sardığı an beynim uyuşuyor ve sanki birileri kalbime yumruklar atıyor gibiydi. o benim yıllardır sevdiğim insandı ve daha yeni kavuşabilmiştik.. insan yıllardır beklediği insanla birkaç ayda özlem giderebilir miydi?
takılmıştım.
düştüğüm yerde dururken hareket etmek zordu, sanki kalkamıyor, oraya yapışmıştım. karanlık sokakta ben düştüğümde birkaç adım ilerlemiş ardından durmuş olan bedene bakarken gözlerim hızlıca dizlerime eğilmişti. nefes nefese olan bedenim terlemişti de aynı zamanda. karanlıktan hep korkmuştum. "lütfen.. çok korkuyorum." dediğimde bana doğru dönmüştü, gözlerinde bir ifade yoktu hatta aksine keyifli gibiydi. geriye bir adım attığında dudaklarımı yeniden aralamıştım. "yalnız kalmak istemiyorum, Jeongguk.. gitme." o ise suskunluğa yemin etmiş gibi hiç konuşmadan birkaç adım daha atmıştı.
o giderse yalnız kalırdım, başka kimsem yoktu ki. ailem desen aram bozuktu. bir Jimin bir de o vardı. bir tek onlara yaslayabilirdim sırtımı. benden daha da uzaklaşmaya başlayan bedenle birlikte yutkunmuştum, o gittikçe kaybolmuştum. bedenim kum misali rüzgarla birlikte uçmaya başlarken anlamıştım.. o yoksa ben yok olurdum. yorgunca dudaklarımdan ismini döktüğümde gözden tamamen kaybolan bedeniyle benim de bedenim kaybolmuş, rüzgara ve yağmaya başlayan yağmura karışmıştım.
-----
bu da böyle bitmiş olsun, kısa oldu fakat içimden geldiği için yazmak istedim. konuyu hemen bağlayamam bu kısımları da eklemeliyim diye düşünüyorum.
kaç kişi okuyor bilmiyorum ama umarım okurken keyif alıyorsunuzdur. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur offensée | taegguk
Fanfictionsen kırmızıydın, mavi olduğum için benden hoşlandın. bana dokundun ve ben birdenbire lila bir gökyüzü oldum ve sen mor renginin sana göre olmadığına karar verdin.