gözlerim ses yarışmasının asıl yarışmacıları için seçilenlerin listesinde gezinirken ellerimi ceplerime sıkıştırmış, yanıma gelen birkaç insana daha bakmıştım. kendi aralarında konuşup kağıtlardan birkaç iaim gösteriyorlardı. gözlerim sessizce kağıtta gezinirken kendi ismimi en sonunda görmüş olmak içimi rahatlatmış, birkaç adım geri çekilmiştim.
Jeongguk ve Jimin'de seçilmişlerdi.
telefonumu elime alıp benden haber bekleyen Hoseok'u aradığımda onun da en az benim kadar heyecanlanıp mutlu olacağını biliyordum. o biraz, abartı insanıydı. ya çok sevinir ya hiç sevinmezdi, ya çok samimi olur ya da tamamen kinlenirdi. hiçbir konuda ortası yoktu. netti.
ve kesinlikle Jeongguk'tan nefret ediyordu.
telefonu açtığında ona seçildiğimi söylemiş derince bir nefes almıştım ki o anında bir sürü şey saymaya başlamıştı bile. "yurda geliyorum." diyerek sözünü kestiğinde sakinleşip nefeslenmişti. boştaki elimi cebime sokarken gözlerimi etrafta gezdirmiştim. "akşam için pasta alacağım, seçilmeni kutlayacağız."
"ama sen pasta sevmezsin." kendi kendine konuşmaya devam etmesiyle gülümsemiş ve konuşmuştum. "evet, o yüzden geleyim ve direkt uyuyayım sen de saçlarımı okşa, olur mu?" beni onayladığında telefonu kapatıp cebime atmış ve gözlerimi kampüsün bahçesinde gezdirmeye devam etmiştim. hayal ettiğim gibi yaşamıyor olabilirdi üniversiteyi ama kendi içimdeki şeyleri tamamen aştığımda düşündüğümden daha da güzel bir hale geleceğini tahmin edebiliyordum. kararmaya başlayan hava eserken bundan rahatsız olmuyor aksine hoşnut oluyordum. soğuk havaları sıcak olanlara tercih ederdim. esen rüzgarla aklımında dolanan tüm kötü şeyler etrafa savruluyor gibiydi.
eskiden rüzgarlı havalarda dışarı çıkar ve kimseyi umursamadan dans ederdim, bu bana Jeongguk'la dans edermiş gibi hissettirirdi. ruhu belimi tutar ve bana en uygun adımlarla ayak uydururdu. en güzel hayallerimden biri onunla dans etmekti ama o buna bile fırsat vermemişti. onu sevmeme bile izin vermemişti, beni hep itme peşindeydi. halâ da öyleydi.
aklımdaki düşünceler derince soluklanmamı sağlarken rüzgarın onları da alıp götürmesine izin vermiş, kulaklığımda çalan şarkının sesini bir tık yükseltirken ellerimi ceplerime sıkıştırmıştım. sessiz bir sokaktaydım ve böyle yerler beni her dain korkuturdu.
eskiden olsa böyle yerlerden geçerken Jeongguk'u arardım, ama şimdi beni güvensiz hissettiren şeylerden biri de kendisiydi.
bir elimi cebimden çıkardığım sırada ani bir şekilde sırt çantamın çekilmesiyle geriye fırlamış, yere düşmüştüm. neler olduğunu anlayamazken tek hissettiğim kalçamın ve vurduğum başımın ağrıdığıydı. çantamın kalın ipleri yerinden sökülmüş ve anında çantamı kapan adam kaçmaya başlamıştı bile.
her şeyim o çantadaydı.
ağrıyan kalçamı umursamadan kalkmış, çoktan köşeyi dönmüş olan adaadamı kovalamaya başlamıştım, gerçekten çantada işine yarayabilecek herhangi bir şey yoktu sadece döküp bırakacaktı ve tüm her şeyim farklı yerlere savrulacaktı. onları bulamayacaktım.
ben de köşeyi döndüğümde olduğum yerde donup kalmıştım, adam elindeki çantayı düşürmüştü ve tam karşısında boğazını onu öldürmek istercesine sıkı tutan Jeongguk'a bakıyordu. korkmuştu, bedeni zayıftı çünkü.. buna rağmen nasıl öyle güçle çekmişti beni anlayamamıştım. Jeongguk'un sinirli gözleri bana döndüğünde anında yumuşarken boynunu sıkıp nefessiz bıraktığı adamı hızlıca itmiş, bunu yapmasıyla adam kaçmıştı.
o neden buradaydı?
eğilip çantamın kopan fermuarına bakarken yere düşenleri içine sıkıştırmış onu kollarım arasında sıkıca tutarken ayaklanmıştım. bana doğru birkaç adım attığında hızlıca geriye kaçıp dudaklarımı aralamıştım, "teşekkür ederim, sen olmasan o adamı yaklayamazdım." ondan uzaklaşmamı umursamadan büyük bir adımla bana yeniden yaklaşmış ve dar sokağın başında sıkışmış gibi hisseden bedenimi daha da germişti. "canın yanıyor mu?" bunu umursamıyordu, umursasa böyle mi yapardı? başımı ancak kaldırdığımda yüzüne bakmış hala aralık duran dudaklarımı birkaç saniyeliğine kapatmıştım. "yanmıyor, sadece o an.. şaşırdım o kadar." parmakları nazikçe saçlarımın arasına girmiş ve anında bulmuştu çarptığım yeri. dudağımı istemeden de olsa dişlerken parmaklarım parmaklarının üzerine gelmiş, onları indirmişti. "git ve sakın bir daha beni takip etme." bileğini bıraktığımda ondan birkaç adım uzaklaşmış ardından arkamı dönüp pek kararlı olmayan adımlarımla yürümüştüm, bir yandan da içten içe kendime kızıyordum. o bana güvensizliği hissettirmemişti, güvende hissettirmişti. kendime yalan söylemiştim.
"halâ beni hissedip dans ediyorsun, bunu istiyorsun ama benden kaçıyorsun."
kaçmama sebep olan kendisiydi, aramızdaki açılan mesafeyi umursamadan ona dönmüş ve tam sol gözümün altına düşen ilk yağmur damlasıyla uzağımda duran bedenin gözlerine bakmıştım. çok acı veriyordu gözleri ama bir yandan öylesine eritiyordu ki içimi, iki gün önce bana kinle bakan gözleri şimdi neden böyle şefkat doluydu anlamıyordum. yine bir oyun muydu? bundan sonra ona tam anlamıyla güveneceğimi zannetmiyordum. benimle konuşma şansını bile vermemliydim ona.
yağmur damlasıyla görünüşümü bulanıklaştıran gözyaşım karışıp çeneme doğru akarken kucağımdaki çantayı daha sıkı tutmuştum. "git ve sevgiline şarkılar söyle, onunla dans et, onu el üstünde tut." yumruğumu gevşetip çantanın kumaşını serbest bırakırken yutkunmuştum. "sana ihtiyacı olan ben değilim, sen beni hak etmiyorsun." yüzündeki ifadenin ne olduğunu çözemezken hızlıca yeniden arkamı dönmüş, hızlanmaya başlayan yağmurla birlikte koşar adımlarla yurda ilerlemiştim. bunu, bu yaşananları tamamen unutmalıydım. onu unutmaya bu kadar yakınken gelip tüm düşüncelerimi ezen, ördüğüm duvarları tek hamlesiyle yıkan ama her fırsatta yaşadığına aşkı gözüme sokan bir gereksize ihtiyacım yoktu. ne bedenin ne de ruhen. o benim için fazlalıktı, bana yüklediği aşk fazlalıktı. her anımda aklıma gelmesi fazlalıktı, gözlerini unutamamam zihnimde kalabalıktan başka bir şey değildi. onu aklımdan tamamen silip atmalıydım, hiç düşünmeden.
---
iyi yazdığımı düşünmüyorum ama, artık yazmam gerekliydi biliyorum.
umarım beğenirsiniz, tamamen tuh halime göre yazdım.
artık daha sık bölüm atmaya çalışacağım.
sizleri seviyorum. <3
ne anlatmak istediğimi anladığınızı düşünüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur offensée | taegguk
Fiksi Penggemarsen kırmızıydın, mavi olduğum için benden hoşlandın. bana dokundun ve ben birdenbire lila bir gökyüzü oldum ve sen mor renginin sana göre olmadığına karar verdin.