birkaç gün sessiz geçmişti benim için çünkü Jimin ve Jeongguk derslerden sonra dışarı çıkıyorlar ve gece vakti dönüyorlardı. bana sormadıkları için ben de gelebilir miyim diye soramıyordum. Jimin mesaj atıyordu ara sıra ama Jeongguk hiç yazmıyordu bana.
çantamı bırakırken sanki odada biri varmış gibi ses çıkarmamaya çalışmıştım. masamın üzerinde duran kitabı alıp yatağa oturduğumda başımı önüme eğmiştim sessizce. böyle yalnız kalmayı sevmiyordum, eskiden Jeongguk beni hiç yalnız bırakmıyordu. artık beni sevmediğine emindim ama hani olurdu ya, çok severdin ve bırakmaz istemezdin. onsuz mahvolurdum, üstelik gidecek bir yerim bile yoktu.. çıkıp gitsem nereye varacaktım? kitabın kaldığım sayfasını açıp bakarken telefonuma gelen bildirimle onu hevesle elime almıştım.
Jeongguk mesaj atmıştı.
J: geç geleceğiz ama sen o saatte uyumuş oluyorsun, canın bir şey istiyor mu?
beklediğim mesaj bu değildi, beni merak etmesini bekliyordum.. özlemiş olmasını belki de.
T: hayır teşekkür ederim, iyi eğlenceler size.
*görüldü.*
telefonumu sessizce bırakıp sırtımı yatak başlığına yaslarken kitabı kapatıp masaya koymuştum. ellerim önümde birleşirken gerçekten birlikte eğlendiklerini ve mutlu olduklarını düşünmüştüm. belki de beraber olmalılardı.. onların arasında büyük bir engeldim. yani en azından öyle hissediyordum. Jimin'i tabii ki seviyordum ama ister istemez kıskanıyordum Jeongguk'u. onu sevmesi sorun değildi belki de benden uzun zamandır onu seviyordu.. ne diyebilirdim ki? onlarla bunu konuşmalı ve ilişkilerini rahat yaşamalarına engel olmamalıydım.
****
genç adam ondan minik olanın elini bırakmıyordu, yaşları aynıydı lakin boyu kısaydı. resmen her şeyi minicikti ve bu uzun olanın hoşuna gidiyordu.
o büyük eller sevmezdi, elinin içinde kaybolsun isterdi, sarılınca göğsüne yaslayabilsin, saçlarını koklayabilsin isterdi.
ilerledikleri sokakta gözleri ileriye bakıyor ara sıra yanındaki bedene dönüyordu ve o da baktığında gülüyordu sürekli. kampüse geçtiklerinde gülüşünü seyreltiyordu çünkü rahat olamıyorlardı. daha sevdiğinin dudaklarını bile öpememişti ve bunun Taehyung yüzünden olduğunu düşünüyordu. onu kırdığını biliyordu ama bunu umursamak istemiyordu, tek umrunda olan yanındaki güzel bedendi. artık, Taehyung'u beğenmiyordu.
girdikleri bakkalda gerekli her şeyi almışlardı, Taehyung bir şey istememişti, normalde bir sürü şey isterdi ama sanki günlerdir hiçbir şey yemiyordu. yemekhanede iki parça yiyip köşeye atıyordu. bu halinin sebebi olması üzüyordu Jeongguk'u.
yeniden sokağa çıktıklarında sokakta kimse yoktu. eli Jimin'in omzuna değip onu dubara yasladığında artık onu öpmek istediğine karar vermişti, aklına bir kez bile gelmemişti Taehyung dudaklarını karşısındaki dudaklara bastırırken. Taehyung'u nasıl öptüyse dudakları altındaki dolgun dudakları öyle öpmüştü. hiç ama hiç düşünmemişti, ayrılmamıştı. aldatmıştı Taehyung'u.
karşısındaki dudakların da ona karşılık vermesi hoşuna giderken boştaki eli belini sarmış ve kendine çekmişti zayıf bedeni. sadece öpüşmeyle kalsın istemiyordu ama kampüste devam etmeleri imkansızdı.
dudakları ancak birkaç dakika içinde ayrılınca ikisi de gülüyorlardı. birbirlerini seviyordu ve Jeongguk artık Taehyung'dan ayrılmalıydı. gözü dönecekti Jimin'e olan sevgisinden. başkası umrunda bile değildi. "onu sevmediğine emin misin? halâ düşünüyor gibisin." duyduğu ince ses ile birlikte gözleri büyük gözlere döndüğünde yüzüne yaklaşmış, ıslak dudaklarını öpmüştü. "ondan en yakın zamanda ayrılacağım, senden başka birini düşünmüyorum ben. aklımda olan tek şey sensin, yanımdayken de değilken de. ben bir tek seni seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur offensée | taegguk
Fanfictionsen kırmızıydın, mavi olduğum için benden hoşlandın. bana dokundun ve ben birdenbire lila bir gökyüzü oldum ve sen mor renginin sana göre olmadığına karar verdin.