evlenecekler miydi gerçekten? ben hiç bu kadar mutlu olduklarını tahmin etmemiştim. kim bilir nasıl evlenme teklifi etmişti Jungkook nasıl diz çökmüştü önünde? garip bir adamdı, yokluğunu görmezden gelebilseniz dahi öylesine can yakıyordu ki. bunu anlatamıyordum.
dudaklarımdan derince bir nefes kaçarken başımı arkaya atıp aldığım nefesi geri vermiştim. bıkmıştım her şeyden artık onu tamamem unutmak istiyordum. o aklımda kaldıkça bir şeyleri düzgün yapamayacak ayriyeten kendimi üzecektim.
sokakta attığım adımlar yavaştı. uzun bir süre önce çöpü boylayan kulağım yerine aldım yeni kulaklıktan gelen şarkılar ufak adımlarıma eşlik ederken gözlerimi kapatmıştım. sokak lambasının aştında duruyordum. sırtımı arkamdaki duvara doğru yaslarken saçlarımın terlediğini biliyordum, bugünümü kampüsün spor salonunda geçirdiğim için bu haldeydim ve hasta olmadan bir an önce yurda gitmeliydim. artık Hoseok'tan ayrı bir odadaydım.
ne kadar süre geçti bilmiyordum lakin şarkılarımla birlikte yurda kadar varmış, odama girmiştim. içeri girdiğimde kulaklığımı çıkarıp yana bırakmış ışığı açmıştım ve lavaboya ilerlediğim için içerideki odadaki kişiyi fark etmemiştim. üzerimdeki tişörtü çıkarıp yana fırlattığımda lavaboya eğilip elimi yüzümü yıkamış parmaklarımı saçlarımın arasından geçirip geriye doğru itelemiştim. ıslanan saçlarımı silkip lavabodan çıkmış ve içeriye ilerlemiştim lakin gördüğüm hareketlerle bedenim bir adım geriye giderken kaşlarımı çatmıştım. normalde oda arkadaşım gece vakti evde olmazdı sadece sabah uyumak için geliyordu. onunla tanışmamıştık bile. "sen kimsin?" dediğimden içeriden ses gelmemişti, derince soluklanırken elimi uzatıp mutfağın ışığına koymuştum lakin ben ışığı açamadan bedenim belime sarılan el ile kendine çekilmişti. yüzüm yüzünün hemen yanına denk gelirken dengemi sağlamak adına omzuna tutunup korkuyla orayı sıkan parmaklarımı biraz daha sıkılaştırmıştım. "korkma." dediğinde ancak aklım başıma gelmişti. kokusu, sesi, verdiği her his tanıdıktı ama o benim tanımak istediğim Jungkook değildi. omzundaki elimi gevşetip onun bedenini ittirirken kaşlarımı çatmış ve korkudan hızla atan kalbimin üzerine elimi yerleştirmiştim. "burada ne işin var senin?" sert tavrımı takınırken bana uzanan ellerine karşın elimi kaldırdığım gibi yüzüne sert bir tokat atmıştım. başı ters yana düşerken yumruğumu sıkıp yanıma indirmiştim. "sakın, cesaret bile etme." geriye çekilip karanlık mutfağın ışığını açmış ve ona kapıyı göstermiştim, parmaklarım kapıyı gösterirken ışığın açılmasından dolayı gördüğüm yara izleri sıkıntıyla solumama neden olmuştu, kim bilir nerede kavgaya karışmıştı yine? sevgilisi sarmalıydı onun yaralarını. umurumda bile değildi.
kızaran yanağı ve dağılmış ifadesi gözlerimin önündeyken ona vurmuş olduğuma bile inanamıyordum. "sana anlatmak istiyorum Taehyung, lakin ne kadar konuşursam konuşayım bana dönüşün olmadığını biliyorum." dediklerinden sonra gülmüş, sıktığım yumruğumu yüzünün ortasına geçirmemek için çok zor durmuştum. "neyi anlatacaksın? beni nasıl aldattığını mı? Jimin'le öpüşmelerini mi? Onu nasıl sevdiğini mi anlatacaksın? senden hiçbir şey duymaya ihtiyacım yok. şimdi defol git odamdan." sivri ve imalı sözlerimi asla esirgemezken diyeceği hiçbir şeyi umursamamıştım, ona kanmak istediğim en son şey bile değildi. beni gram hak etmiyordu.
"Yoongi." dedi adımları kapıya ilerlerken, parmakları kapının kolunu tutmuş çevirirken konuşmuştu. "bir süre ellerini tutamayacak." dediğinde kaşlarımı çatmış, bir şey dememiştim. sadece arkasından gidişini izlemiştim. ne saçmalıyordu yine? kapının kapandığına emin olduktan sonra yatağıma uzanıp telefonumu elime almış, rehberime girmiştim. Yoongi'nin ismini bulduğumda arayıp arayamamak arasında kalmışken kaşlarımı çatmıştım. aklıma gelen şey miydi? öyle olmamasını umuyordum. numarasına tıklayıp onu ararken telefonu kulağıma getirmiş, açtığı an biraz yükselttiğim sesimle konuştum.
"iyi misin?"
bunu duyar duymaz gülmüş ve derince nefeslenmişti. "oldukça iyiyim ama sen bir hayli endişelenmiş gibisin." dediğinde derince soluklanmış ve elimi ıslak saçlarıma getirip ensemi kaşımıştım. "eminsin değil mi iyi olduğuna?" dediğimde adımladığını duymuştum, dışarıdaydı. "eminim, sadece ufak bir kavgaya bulaştım birkaç gün önce. el bileğimi burktum, o kadar." dediğinde anlamıştım, Jungkook'la kavga etmişlerdi. "neden kavga ettin?" dediğimde anında konuyu değiştirmiş ve "hani aramayacaktın? öyle demiştin." dediğinde yorganımı kaldırıp içine girmiş, gülmüştüm. "sadece merak ettiğim için aradım, bu sayılmaz." aklıma Jungkook gelmişti, onu yıllar önce aradığım vakit.. henüz küçükken beni nasıl utandırdığını hatırlıyordum. fakat normalde telefonda olduğu gibi biri değildi. "bileğim birkaç güne iyileşir diye umuyorum, buluşacağımız yeri ayarladım." bunu duyduğuma şaşırırken yatakta dönmüş, konuşmuştum. "buluşacağımızı kim söyledi?" gülüyordu. baş parmağımı dudaklarına getirip gülüşümü engellemek için ısırırken dedği şey ile donup kalmıştım.
"kapına dayanmamı istemiyorsan, yatakta dönüp durmayı bırak."
telefonu anında kulağımdan çekip yüzüne kapatırken ellerimi yanaklarıma yaslamış ve gözlerimi sıkıca kapatmıştım. bu yaptığım çok saygısızcaydı lakin Yoongi'nin bunu deyişi beni öyle utandırmıştı ki telefonu kapatmasam dahi tek kelime edemezdim.
buna alışkın değildim ve aslında bana böyle bir anda yaklaşmasını beklemiyordum ve ona karşılık verirdem devamının geleceğini de biliyordum bu yüzden asla böyle bir yola girmiyordum.
ve Yoongi kırılan güvenimi yerine getirecek birine benzemiyordu.
-----
kısa ve basit bir bölüm oldu, istediğiniz gibi yazamadığımı biliyorum lakin bu sıralar keyfim hiç yerinde değil.
birkaç bölüme final yapmayı planlıyorum fakar nasıl yazacağını aklımda toparlamış değilim.
yorumlarınızı bekliyorum güzellerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur offensée | taegguk
Fanfictionsen kırmızıydın, mavi olduğum için benden hoşlandın. bana dokundun ve ben birdenbire lila bir gökyüzü oldum ve sen mor renginin sana göre olmadığına karar verdin.