Bölüm 26

6.9K 683 686
                                    

Harry Styles
Sign of the Times (2017)

Bölüm 26

      Büyüyü hissetmişti.

      Bunun ne anlama gelebileceğini fark ettiği anda öyle bir endişe kapladı ki içini; olduğu yere yığılacak gibi oldu. Bacaklarındaki gücün tükendiğini hissetti, bir adım dahi atmaya gücü kalmadığına yemin edebilirdi; ancak koşmaya başladı. Kendinde bulduğu tüm güçle, önüne çıkan herkesi bir tarafa iterek kaleye doğru koşmaya devam etti.

      Koridorları rüzgâr gibi geçerken kalbi göğsünde değil de boğazında atıyordu sanki. Aldığı soğuk nefesler keskin bıçaklara dönüşüyor, içini paramparça ediyordu. Harry'yi kaybetmiş olmanın düşüncesi bile Draco'yu daha önce tatmadığı hislerin girdabında oradan oraya savurmaya yetiyordu. Zifiri karanlıkta yolunu bulmaya çalışıyor gibiydi yatakhaneye giderken. Kaybolmuştu. Düşüncelerinde, korkularında, ihtimallerde...

      Ortak salona adımını attığında hız kesmeden odaya koşarken, "Yardım çağırın!" diye bağırdı. "Madam Pomfrey'e, Profesör McGonagall'a haber verin!"

      Oradakiler büyük bir şaşkınlıkla Draco'yu izlerken ne yapacaklarını bilemediler. Sonra bir panik havası kapladı ortamı. Blaise ve Neville ise anlık şoku atlattıktan hemen sonra ortak salonun çıkışına doğru koşturdular.

      Draco odanın kapısını açtığında ve bakışları Harry'nin yatağını bulduğunda zaman bir anlığına durdu. Hermione'nin yatağın başında ağlaması, Ron'un Harry ile konuşmaya çalışması ve Harry'nin yarı bilinçli bir şekilde tavana bakıyor olması... Draco bütün bunları sadece bir saniye içinde zihnine kaydettikten sonra yatağın başında aldı soluğu.

      "Harry," dedi büyük bir endişeyle. Tek bir kelimeye bütün korkusunu sığdırabilmiş gibi çıkmıştı sesi. "Hayır, hayır, olmaz, hayır..."

      Draco'nun geldiğini fark ettiğinde küçük bir gülümseme yerleşti Harry'nin yüzüne. O ana kadar direnmiş olmasının sebebi belki de Draco'ya veda etmeden gitmek istemeyişiydi. Ona bırakacağı acıya ve hayatı boyunca taşıyacağını bildiği ağırlığa engel olamazdı. Bunu bildiği halde gitmeden önce görmek istediği son yüzün ona ait olması bencillik sayılır mıydı, bilmiyordu.

      "Draco," dedi yüzündeki gülümsemeyi kaybetmeden. "Buradasın."

      "Buradayım, merak etme, iyi olacaksın."

      Draco, Harry'nin yanına otururken elini sıkıca kavramıştı. Diğer eliyle de soğuk terler döken Harry'nin saçlarını alnından çekiyor, sıcaklığını kontrol ediyor, yanağını okşuyordu. Kurduğu temasın Harry'nin ruhuna iyi gelmesini umarak, severcesine dokunuyordu yüzüne.

      Harry zar zor konuşarak da olsa, "Zaten çok iyiyim," deyiverdi. "Endişelenme."

      Harry'nin yüzüne acı bir ifade yerleşirken gözleri kapandığında Draco endişeyle yutkundu. "Benimle kal, burada kal. Beni duyuyor musun?"

      Harry başını evet anlamında hafifçe salladıktan sonra gözlerini araladı. "Bana söz vermeni istiyorum-"

      "Hayır, kendini yorma. Toparlanacaksın-"

      "Sen iyi birisin, bunu-"

      "Hayır-"

      "...unutmamanı istiyorum ve-"

A Living Death | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin