Bölüm 2: "Sadece bir jelibon bile nasıl bu kadar anlamlı olabilirdi ki?"
Saat öğlen olmasına rağmen daha yeni kahvaltı masasına oturmuştuk. Annem, babam ve ben sessizce yemeğimizi yerken kardeşim Yuna heyecan içinde yeni arkadaşlarını anlatıyordu.
"Ryujin'le çok iyi anlaştık. Çok güzel bir kız, tanışsanız çok seversiniz baba!" dediğinde göz devirip kaşığımı masaya bırakmıştım. Ayağa kalktığımda babam kaşlarını çatıp bana bakmıştı. "Nereye Jisung?"
"Dün tanıştığım arkadaşlar mesaj atmış. Akşam sahile ineceğimiz için şimdiden hazırlık yapıp bir şeyler alacakmışız yemek için." dediğimde annem gülümseyerek bana bakmıştı. "Arkadaş edindin sonunda demek." demesiyle kafamı aşağı yukarı sallamıştım.
Sanki atomu parçaladım.
Telefonumu cebime koyarak ayakkabılarımı giymiştim ve bahçe kapısını açıp dışarıya çıktım. Çardakta buluşup biraz uzakta olan markete yürüyecek ve akşam için alışveriş yapacaktık.
Beni bu kadar çabuk benimsemeleri hoşuma gitmişti, sanki uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi gruplarına beni eklemişlerdi dün akşam ve birbirimizi tanımak için sohbet etmiştik.
Tabii daha çok benim konuşmamı beklemişlerdi çünkü aralarına yeni katılan bendim.
Her ne kadar konuşma konusunda utansam ve fazlaca kötü olsam da elimden geldiğince yapmıştım.
Bizim evin biraz yanında olan çardağa yürümeye başladığımda, telefonumu cebimden çıkartıp ekranındaki saate bakmış ve birkaç dakika erken olduğunu fark etmiştim. Daha beş dakika vardı sözleştiğimiz saatin gelmesine.
Omuz silkerek çardağın önüne geldiğimde içeride sadece Minho'nun olduğunu görmüştüm. Beni fark ettiğinde kafasını telefonundan kaldırmış ve göz göze gelmiştik.
Hafifçe gülümsemiş ve çardağa girip karşı çaprazına oturmuştum. Stresli bir ortam olduğu için oturduğum yerden parmaklarımla oynamaya ve ayaklarımı sallamaya başlamıştım.
"Selam." dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım ve tekrar göz göze geldik. "Selam.." diye mırıldandım gözlerimi ondan çekmezken. Gözlerim turuncu saçlarına çıktığında, "Saçların güzelmiş, ben de boyatmak isterdim ama cesaret edemiyorum. Ve bana ne renk yakışır bilemiyorum." dedim konu açmaya çalışarak.
Konu açmaya çalışmak bence yalnızca benim için değil, herkes için çok zordu.
"Sana mavi yakışabilir aslında." dediğinde duraksamıştım. Kısık bir ses tonuyla "Mavi.. Bir ara düşünebilirim." dediğimde yine sesim içime kaçtığı için dediklerimi anlamamış ve "Hm?" diye mırıldanmıştı.
"Yok, önemli bir şey demedim." diyerek geçiştirdim ve dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı aşağıya eğip salladığım ayaklarımı izlemeye başladım.
"Ya Hyunjin burası yeri mi aptal!" diyen Jeongin'in sesini duyduğumda kafamı hemen arkama çevirmiştim. Hyunjin ile beraber yan yana geliyorlardı. Çok yakın olduklarını düşünmüştüm çünkü dünden beri oldukça yakın gözüküyorlardı.
Kafamı geri önüme çevirdim ikisi de çardağa girdiği sırada. "Günaydın." diyen Hyunjin ile beraber ben de "Günaydın." diye mırıldanmıştım. Aynı şekilde çaprazımda oturan Minho'da.
"Seungmin, Chris, Changbin ve Felix oturacağımız örtüleri, ateş yakacağımız dalları falan ayarlayacaklarmış. Son anda çıkardıkları olaya bak işte.." diyen Jeongin ile beraber dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı anladığımı belirtmek için aşağı yukarı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue jeans 'minsung ✓
Fanfictionjisung, içine kapanık ve asosyal bir çocukken yazın gittiği yazlıkta asla unutamayacağı bir yaz geçirir ve bir sürü yeni arkadaşın yanında ilk defa aşk duygusunu tadar.