Bölüm 21: "Seni bu kadar geç bulup bu kadar çabuk kaybedemem."
Sabaha kadar uyuyamadım bugün. Saat yedi buçuk olduğunda ise zorlanarak yataktan kalktım, artık istesem de uyuyamazdım zaten.
Mayomu giydim üzerime ve ilk iş sabahın köründe Minho'nun evine gittim.
Çabucak çaldım kapılarını ve kapıyı dağınık saçlarıyla o açtı bana. "Günaydın, iyi misin? Bir şey olmadı değil mi?" dedi bu saatte gelmeme şaşırarak. Kafamı iki yana sallayıp kollarımı boynuna doladım ve ona sarıldım.
"Mayonu giy gel, yüzmeye gidelim." deyip ayrıldım ondan. Yeni uyandığı için kafası karışmış olsada onayladı beni ve hızlıca mayosunu altına giyip geldi yanıma.
Beraber sahile yürümeye başladığımızda iyice açılmıştı uykusu. "Neden bu saatte uyandığını ne zaman söylemeyi düşünüyorsun sevgilim?" dediğinde omuz silktim yeni doğmuş sayılabilecek kavurucu güneşe bakarak.
"Son günlerimiz bunlar, bu yazın son yüzmeleri olacak. Her anımız dolu dolu geçsin istedim sadece." dediğimde yürümeyi bırakıp bana doğru dönmüştü.
Onun durmasıyla ben de durup ona bakmıştım zaten.
"Son günlerimiz deyip durma Jisung, dayanamıyorum. Son günümüz falan yok bizim." dediğinde gözlerim dolmuştu hemencecik. "Seni bu kadar geç bulup bu kadar çabuk kaybedemem."
Kafamı iki yana salladım hafifçe. "Sen dünyanın öbür ucunda yaşıyor olsan da ben seni yine bulur, yine senden ayrı kalmam Jisung. Bunu bil tamam mı?" dedi ve önden önden yürümeye devam etti.
"Bu gece bize kalmaya gelmek ister misin?" diye sordum önden yürüyen Minho'nun yanına hızlı adımlarımla yetiştikten sonra. "Sen bize gel, annemler Ryujin'le beraber bugün Seul'e dönecek." demesiyle kaşlarımı çatmıştım.
"Seul'e mi dönecekler? Daha iki hafta var yazın bitmesine. Okullar da iki hafta sonra açılıyor daha." dediğimde kafasını aşağı yukarı sallayıp onayladı beni. "Ama Ryujin okul başlamadan özel ders alacakmış birkaç hafta. O yüzden dönecekler. Annem bana da dönmemi söyledi ama ben son güne kadar seninle olmak istiyorum, ondan dönmedim."
Beraber merdivenlerden indik ve neredeyse bomboş olan sahile ulaştık. Saat daha sabahın sekizi olduğundan çok kişi yoktu sahilde.
Güneşin altına, sıcak kumların üzerine uzandığımda Minho'da yanıma uzanmıştı. Dudaklarımı birbirine bastırıp cebimden kulaklığımı çıkarttım ve birini kendi kulağıma, diğerini de Minho'nun kulağına taktım.
"Bizim şarkımızı mı açacaksın?" dedi kapattığı gözleriyle. Ben de güneş gözüme girmesin diye açtığım şarkının ardından kapatmıştım gözlerimi. "Bu şarkı şimdiki durumumuza daha uygun sanki." diye mırıldandım açtığım şarkı çalmaya başladığında.
Summertime sadness.
Gerçekten de öyleydi. İlk defa bu kadar mutsuz hissediyordum kendimi. Hissetmemem gerekirdi, çünkü o da Seul'deydi, görüşebilirdik ama buradaki gibi olmazdı hiçbir şey.
Bir kere Changbin ve Seungmin Seul'de oturmuyordu. Sekiz kişi olmamız imkansızdı.
Bu kumları, bu sıcağı, ananaslı jelibonumuzu, bizim şarkımızı, sahilde yaktığımız ateşi, yağmurun altında koşturmamızı, beraber çift tacı takmamızı, Soonie'yi, her şeyi özleyecektim. Sadece Minho'yu değil.
Tabii en çok onu özlerdim.
"Denize girelim mi?" diyerek mırıldandım şarkı bitmek üzereyken.
"Ama bu sefer beni ıslatmana izin vermeyeceğim!" diye bağırdıktan sonra kulaklığı çıkartıp yere bırakmış, üzerimdeki tişörtü yere fırlatarak denizs koşmaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue jeans 'minsung ✓
Fanfictionjisung, içine kapanık ve asosyal bir çocukken yazın gittiği yazlıkta asla unutamayacağı bir yaz geçirir ve bir sürü yeni arkadaşın yanında ilk defa aşk duygusunu tadar.