i will love you 'til the end of time

3.9K 453 368
                                    

Özel Bölüm 1: "Olaysız yaz, yaz olmaz."

Bugün liseden mezun olmuştuk. Minho ve ben, aynı okuldan, beraber mezun olmuştuk bugün. Keplerimizi havaya atıp birbirimize sıkı sıkı sarılmıştık.

Bugün mezun olmamızın dışında bir detay daha vardı bugünle ilgili.

Bugün, yazın ilk günüydü.

Kep atma töreni bittikten sonra anne ve babamla vedalaşıp onlardan yazlığın anahtarını almıştım. İlk başta onlarla gidecektik, ama Yuna yazlığa gitmeden buradaki arkadaşlarıyla bir kere daha buluşmak istediğini söylediğinde göz devirmemle ailem de benim reşit olduğumu ve kendim gidebileceğimi söylemişlerdi.

Reşit olmam haricinde, beraber gideceğim, yanımda güvendikleri birisi olduğunu -ki bu kişi de Minho'ydu- biliyorlardı.

Minho bir hafta öncesinde memleketine geri dönmüş ve gelirken babasının arabasını alıp gelmişti!

Araba önümde durduğunda bir süre ona baktım. "Atlasana bebeğim, neyi bekliyorsun?" diye mırıldandı Minho, tek eli direksiyon üzerindeyken ve gözleri açtığı camdan beni seyrederken.

"Bizi öldürmeyesin bak." dedim gülerek ve elimdeki büyük sayılamayacak valizi bagaja koyup ön koltuğa oturdum. Kemerimi taktığımda Minho elindeki telefonundan navigasyonu açmış, bir şeylere bakıyordu.

Güneş gözlüğünü taktığında kıkırdadım ve elimi boyası iyice akmış turuncu saçlarında gezdirdim. "Tekrar boyayalım bak akmış hep boyası." dediğimde gülümsedi ve telefonunu bana tutturdu.

"Chan hyung ve Felix'i alacağız giderken. Hyunjin ve Jeongin kendisi gelecekmiş. Changbin ve Seungmin zaten burada yok." diyerek açıklama yaptı ve arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında kafamı aşağı yukarı sallamıştım.

Şimdi Chan hyungun evine gidiyorduk. Elimde tuttuğum telefonuna bakarken ona dönmesi gereken yerleri söylüyordum ve arkada çalan radyonun sesi kısık olmasına rağmen duyuluyordu.

Şu an hiç olmadığım kadar mutluydum. O yazlığı, anılarımızı, ateş yakmamızı, içip dağıtmamızı, sahildeki sohbetlerimizi çok özlemiştim.

"Buradan sağa döneceksin." dediğimde "Hay hay." diyerek beni onaylamıştı. Arkadan bir "Miyav." sesi geldiğinde gülerek arkaya baktım. Pusetinin içinde yatan sarı kediyi görmemle gülümsemem büyümüştü. "Soonie!"

Minho sağa döndükten sonra aramızda kısa bir sessizlik olmuştu ki radyodaki o şarkı kulağıma dolmuştu. "Blue jeans, white shirt.." Gülerek radyoya baktım ve sesi biraz daha açtım. "Şaka mı bu? Ayarladın mı doğru söyle." dediğimde kafasını iki yana salladı.

"Kader." diye cevap vermesi beni daha da güldürmüştü. En çok onun yanındayken gülüyordum ve mutlu oluyordum. Başka açıklaması olabilir miydi hissettiklerimin?

"Kader demek.." dedim onun dediği şekilde. "İlk yakınlaştığımız yeri hatırlıyor musun?" diye sordu birden bire. Duraksayıp "Yıldızları izlediğimiz geceyi mi diyorsun?" dediğimde kafasını aşağı yukarı sallamıştı.

Gözlerimi kırpıştırıp elimdeki navigasyona kısaca baktım. "Şu ilerideki kavşakta ikinci çıkıştan çıkacaksın." dedikten sonra konuşmaya geri dönmüştük.

"Evet, sana yıldızlardan daha parlak ve güzel olduğunu söylemiştim. Hala da öylesin, ama daha bir güzelsin sanki. Sevgim seni daha da güzelleştirdi mi acaba?" deyip bir eliyle yanağımdan makas aldığında göz devirdim. "İki dakika romantik olsan şaşardım. Kendine bağla hemen her şeyi. Ayrıca ben hep güzeldim, hep de güzel olacağım." dediğimde gülmeye başlamasıyla beraber, bilerek beni sinir ettiğini anlamış ve daha çok sinirlenmiştim.

blue jeans 'minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin