Bölüm 19: "Artık sekiz kişi değilmişiz gibi..."
Hastaneden çıkalı bir gün olmuştu ve alçım çıktığı için yeni yeni yürümeye geri başlamıştım. Minho bizde kalmıyordu ama yine de başımdan bir saniye bile ayrılmıyordu.
Aslında ayrılmasını da istemediğimi fark etmiştim.
Minho'nun nihayet kendi evine gitmesinin ardından 3 saat geçmişti. Evlerimiz yakın sayıldığından böyle sürekli beraber olabilmemiz çok güzel oluyordu.
Ama yaz bitince eninde sonunda birbirimizden ayrılacaktık... Her ne kadar yazın bir ay sonra bitecek olduğunu bildiğim halde, ilk defa hiç bitmemesini istemiş ve bunu çok kez dilemiştim.
Salonda, kanepenin birinde uzanıyordum ki yanıma koyduğum telefonumun titremesiyle gözlerimi televizyondan çekip telefonumu elime aldım. Diğer kanepede yatan Yuna, izlediğimiz şeye öyle dalmıştı ki, telefon bildirim sesini duyup peşime üşüşmemişti.
minho: akşam bizimkilerle kamelyada soju içip et yiyelim diyorum, ne dersin?
Mesajı okuduğuma gülümsemiştim.
jisung: çok güzel olur derim, haber verirsin saati
Mesaj yazıp telefonu kapattıktan sonra televizyonu izlemeye devam etmiştim. Olaylar öyle çok üst üste gelmişti ki bizimkilerle ne zamandır takılmıyorduk, ve onlarla takılmayı çok özlemiştim.
Sonuçta benim ilk ve tek arkadaşlarımdı onlar.
.
Saat akşam saatlerine geldiğinde, Minho ve ben kamelyaya katlanır bir masa getirmiş, onu çocuklarla yemek yemek için hazırlıyorduk.
Grubumuza, buluşmak için mesaj atan Minho'nun mesajına, Jeongin kısa bir "olur" demiş ve geçiştirmişti. Ama pek kafamıza takmadık, belki ailesiyle bir şey yaşamış ve ona üzüldüğü için tersler bir şekilde yazmıştı.
İnsanların, kendi içlerinde ne yaşadığını bilemezdik sonuçta.
Masayı hazırlamayı bitirdiğimiz esnada altı kişi aynı anda, beraber gelmişlerdi. "Selam, bakın ne aldık!" dedim ve aldığımız soju şişelerinden birini elimde tutup gelenlere gösterdim.
"İçiyoruz!" dedi Minho benim gibi ve gülümsedi.
Ama hiçbirinden hiçbir tepki yoktu. Masaya oturduğumuzda bile kimse ağzını açıp tek kelime etmiyor, sessizce Minho ve Changbin'in pişirdiği etten yiyip soju içiyodu.
"Eee ne yaptınız şu bir haftada?" dedim hastanede kaldığım zamanı kastederek. "Hiç, bildiğin gibi, sıradan." diyerek kısaca cevapladı beni Felix.
Pekala, bu işte kesinlikle bir şey vardı. Her gün enerjik olan Felix ve Jeongin, somurtup üzgün gibi davranıyordu. Ve bu beni çok endişelendirmişti.
"Sizin neyiniz var? Geldiğinizden beri suratınız beş karış. Mesaj attığımda da geçiştirdiniz beni. İyi misiniz?" diye sitem etti en sonunda Minho. Haklıydı da, en azından bir şey olduysa ne olduğunu bize söylemeleri gerekmez miydi?
Seungmin kafasını iki yana salladı. "Bir şey olduğu yok Minho, sana öyle gelmiştir."
Minho alaycı bir kahkaha attıktan sonra göz devirmişti. "Bir şey olduğunu anlayabiliyorum, kaç yıllık arkadaşız Seungmin, yapma şunu." dediğinde Jeongin araya girmişti: "Kaç yıllık arkadaşız Minho?"
Minho'nun kaşları şaşkınlıkla havalandığında Jeongin konuşmaya devam etti. "Beraber büyüdük, her yaz buradaydık, hep yedi kişiydik. Şimdi Jisung'da var hatta, sekiz kişiyiz, sekiz kişiydik yani.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue jeans 'minsung ✓
Fanfictionjisung, içine kapanık ve asosyal bir çocukken yazın gittiği yazlıkta asla unutamayacağı bir yaz geçirir ve bir sürü yeni arkadaşın yanında ilk defa aşk duygusunu tadar.