Bölüm 20: "Yavaş yavaş kasımpatılar çıkıyor, bu ne demek biliyorsun."
Changbin'in on sekizinci yaş günü için ondan habersiz yedi kişi hazırlık yapıyorduk sabahtan beri. Herkes grupta konuşurken unutmuş gibi yapmıştı ve bu beni aşırı heyecanlandırmıştı.
Minho, Felix ve ben pasta yapma görevini üstlenirken diğerleri kamelyayı süsleyecekti. Ama sorun şuydu ki hiçbirimiz pasta yapmayı bilmiyorduk. Felix biraz bilgili gibi dursa da yine de tedirgindi zehirlenebileceğimiz konusunda.
O kamelyada geçmişti neredeyse bütün yazımız ve eve geri döndüğümde o beyaz kamelya, en çok özlediğim şeylerden biri olacaktı emindim bundan.
Zaman çabuk geçiyordu ve bundan ilk defa bu kadar huzursuzdum. Derslerde hep hızlı geçmesi için yalvardığım zaman, şimdi yavaş geçmesi için yalvarmama rağmen hızlıca uçup gidiyordu.
Sahi nedendi bu kadarki acelesi?
"İçine koyduğumuz her şey tatlı ve yenilebilir şeyler Minho, kötü olmasının ihtimali dahi yok!" dedi Felix ve pastanın üstünü gıda boyasıyla siyah yaptığımız krem şantiyle kaplamaya devam etti. Changbin'in siyah sevdiğini biliyordum ama pastayı siyah yapacağımız hiç aklıma gelmemişti.
Pastanın üzerine yazı yazmak için ayrı olarak ince bir sıkma torbasına gri renk yaptığımız krem şantiden ayırmıştık. Ve şimdi sıra ona gelmişti.
Minho, Felix'e tam o pastanın üzerine yazı yazmaya başlayacağı sırada, "Mahvetme de." demişti ve bu Felix'i çok sinirlendirmişti.
Elindeki sıkma torbasını Minho'ya sertçe uzattı. "Çok biliyorsan sen yap aptal."
Ben ise ikisi didişirken kenarıdan, hiçbir işe karışmadan gülerek onları izliyordum. "Yaparım ki, izle ve öğren." dedi Minho ve sıkma torbasıyla yazmaya başladı.
Bitirip elini çektiği anda Felix ve ben pastaya daha çok yaklaşıp yazdığı şeyi aynı anda, sesli bir şekilde okumuştuk. "İyi ki doğdun domuzcuk, oink oink."
Okuduğum şeyle gülmeye başladığımda Felix, Minho'nun omzuna yavaşça vurmuştu. "Böyle yazılır mı aptal! Çocuğun doğum günü! Tamam komik olabilir, esprisi de olabilir ama ayıp." dediğinde Minho ve ben gülüyorduk.
"Gülmeyin çok ayıp size ya." diye devam eden Felix'i umursamadan gülmeye devam etmiştik. "Ben pastayı buzdolabına koyuyorum ve hediyemi paketlemeye gidiyorum. Siz de gidin hediyenizi paketleyin artık son dakikaya bıraktık hep sizin yüzünüzden."
Bunun üzerine Minho ve ben gülmemiz azalırken yavaşça Felix'lerin evinin bahçesine çıkmıştık. "Senin hediye olarak aldığın kitap da bende, bana gel beraber hediye pakedi yapalım." diyen Minho'yu kafamla onaylayıp beraber bahçeden çıkıp sokakta ağaçların arasında yürümeye başlamıştık onların evine doğru.
Ağaçlara ve çiçeklere bakarak iç geçirdim. "Yavaş yavaş kasımpatılar çıkıyor, bu ne demek biliyorsun." diyerek mırıldandığımda Minho dudaklarını büzmüştü.
"Bu sonbaharın geldiğine işaret.." diye devam ettim sözlerime. Bu gerçek beni üzüyordu hep. İkimiz de aynı şehirdeydik aslında ama birbirimize çok uzaktık.
Geri dönünce aynı olmayacağını biliyordum, biliyorduk.
Minho'lara gittikten sonra annesi bize kapıyı açmıştı. "Jisung'du değil mi? Hoşgeldin canım benim." dedi Minho'nun annesi. Ben de gülümseyerek "Hoşbuldum Bayan Lee." dedim ve samimi bir şekilde gülmesine sebep oldum.
"Anne biz odamdayız, Changbin'in hediyelerini paketleyeceğiz." diye kısaca açıkladı Minho ve önden önden odasına ilerlemeye başladı. Ben de peşine takılmıştım, beraber merdivenlerden çıkarken birden Soonie önümüzü kesmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue jeans 'minsung ✓
Fanfictionjisung, içine kapanık ve asosyal bir çocukken yazın gittiği yazlıkta asla unutamayacağı bir yaz geçirir ve bir sürü yeni arkadaşın yanında ilk defa aşk duygusunu tadar.