you were sorta punk rock,

7.7K 1K 1.1K
                                    

Bölüm 6: "Yalnızca ikimiz olalım istedim."

Minho'ya büyük bir teşekkür borcum vardı.

Annem ve babam kesinlikle fazla sarhoş halimi görseler ağzıma bir güzel ederlerdi. Ardından ise bir daha dışarıya kafama göre çıkmama izin vermezlerdi.

Minho ben ayılayım diye beni evine götürmüş, annesine kısa bir açıklama yaparak beni mutfağa oturtmuştu. Bana sert bir kahve yapmıştı. Ki ben sert kahve içemeyen birisiydim. Sadece sütlü veya şekerli içebiliyordum. Bazen ikisi de!

Sabah uyanır uyanmaz ilk iş yüzümü yıkayıp kendime gelmiştim, ve sonrasında yatağıma geri yatmıştım. Geceden kalma olduğum için, sonlara doğru eve gideceğim için ayılsam da sonuç olarak çok içtiğim için -çok fazla için var- başım çatlıyor, midem bulanıyordu.

Aşağıya inmeden önce yatakta bir tur daha dönüp telefonuma gelen mesajlara baktığımda, bizimkilerin bugün için de plan yapıyor olduklarını görmüştüm. Ve mesajları okurken normalde her gün bu kadar plan yapmadıklarını, ben daha önce hiç böyle bir yaz geçirmediğimden ötürü benim için yaptıklarını öğrenmiştim.

Benim için bunu yapmalarına gerek yoktu. Ben buna değmezdim.

"Jisung! Dün bize gelen çocuk geldi kapıda!" diye bağıran annemin sesini duymamla beraber gözlerimi kocaman açıp yatakta oturur pozisyona gelmiştim. "Minho mu geldi?" dedim kısık sesle kendi kendime. Ne işi vardı ki burada sabah sabah?

Annem, "Hadi bekletme arkadaşını!" diye eklediğinde telefonumun ekranını anında kapatmış ve yatağın bir kenarına aceleyle fırlatmıştım.

Yataktan fırladım ve tam odamın kapısından çıkacakken, giyinme dolabımın üzerindeki uzun aynadaki yansımama gözüm takıldı. "Aman tanrım daha üzerimde geceliklerim var.." diyerek mırıldandım ve çabucak altımdaki ayıcık desenli şortu çıkartarak dolabımdan bir kot şort ve beyaz, üzerinde birkaç lacivert yazı yazan tişörtü üzerime geçirdim.

Saçımı bile taramadan biraz parmaklarımla şekil verdim, ardından ise odamdan koşarak çıktım. Tam merdivenlerden ineceğim sırada ise telefonumu almadığım aklıma geldi ve koşarak odama geri dönüp telefonumu cebime sıkıştırdım, hemen odamdan çıkıp merdivenleri üçerli beşerli inmeye başladım.

Merdivenlerden indiğimde kafamı sağa çevirmiş, kapıya yaslanmış beni bekleyen Minho ve turuncu saçlarıyla karşılaşmıştım.

O, ben koşarak indiğim için dengemi kaybettiğim sırada sırıtarak bana bakıyordu. Ben ise utandığım için gülümsemeye çalışıp az önce düşmek üzere olan ben değilmişim gibi durumu yaparak kurtarmaya çalışıyordum.

"Günaydın Jisung, uyandırdım mı seni?" dediğinde yanına ilerleyip dışarıya çıktım ve eğilip ayakkabılarımı giymeye başladım. "Hayır.. Uyanmıştım sadece biraz başım ağrıdığı için yataktan çıkamadım bir türlü." diye yanıtladığımda kıkırdamıştı.

Ayakkabılarımı giydiğimde ayağa kalkmış ve tam karşısından ona bakmaya başlamıştım. "Sabahtan bizim bir işimiz var, bu yüzden sabahtan buraya geldim." dediğinde kaşlarımı çatmıştım.

Önden önden yürümeye başladığında çatık kaşlarımla beraber peşinden gitmeye başlamış, yanına geçmiştim. "Nereye gideceğiz?" dedim ama sorularımı yanıtlamamıştı bile. "Hadi ama! Nereye gideceğimizi söyle!" diye ısrar ettiğimde omuz silkti.

"Gidince görürsün."

.

Siteye yirmi dakikalık bir yürüme mesafesi olan bir kuafördeydik.

blue jeans 'minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin