stole you out of my life

3.8K 609 540
                                    

Bölüm 22: "Görüşürüz en güzel yazım."

(not: arkadaslar oylar ve yorumlar cok azaldi artik sevmiyo musunuz lan bu fici YAPIN LUTFEN BIRAZ!!)

Ve işte gelmişti o gün. Asla gelmesini istemediğim ve sürekli geleceğinden korktuğum gün.

Yazın son günü.

Sabaha kadar bütün gece ağlamıştım. Abartıyorum gibi duruyordu, biliyorum. Ama kendi, gerçek hayatıma dönmek istemiyordum, bu yaz rüyasından uyanmak da istemiyordum.

Okulda görünmez biriydim ben. Sadece sınıf yoklamasında sesi çıkan, her teneffüs tek başına sırasında kitap okuyan biriydim. Ama burada arkadaşlarım, inanması güç olsa bile sevgilim ve sevdiğim insanlar vardı. Beni gören ve seven birileri...

Sabah ise zorla uyanmıştım. Hiç keyfim yoktu.

Yuna odama dalarak, "Oppa hadi kahvaltıya gel. Annemler seni bekliyor." demiş ve ağlamaktan kızarıp şişen gözlerime bakmıştı. "Ağladın mı sen?" demesiyle burnumu çektim.

Onun gözünde böyle bir abi olmak istemiyordum.

"Ağlamadım." dedim ve ona yastık fırlattım. "Abine ne demek istiyorsun sen?" deyip gülmeye çalıştım ve onun yanından geçip banyoya ilerledim.

Yüzümü yıkayıp aynadan kendime baktım. "İyisin Jisung, iyisin." dedim kendi kendime ve derin bir nefes alıp gülümsememi yüzüme yerleştirdim. Aşağıya, annemlerin yanına kahvaltıya indiğimde herkes masaya oturmuş beni bekliyordu.

Masada oturan Minho'yu görmemle duraksamış ve onun yanındaki boş olan yere oturmuştum. "Günaydın Jisung." dedi annem. "Günaydın." diye mırıldanıp yanımda oturan Minho'ya baktım. "Bize geleceğinden haberim yoktu." dediğimde gülüp yemek yemeye başlamıştı.

"Annen çağırdı, evde tekim diye." demesiyle kafamı aşağı yukarı salladım ve ben de herkes gibi yemek yemeye başladım. "Akşam bizde kalsana, son günümüzü beraber geçirelim." demesiyle yutkundum.

İlk defa "Son günümüzü" demişti. Normalde bana "Bu son günümüz falan değil, Seul'de de böyle görüşmeye devam edeceğiz." derdi.

"Olur, kalırım." deyip göz ucuyla karşımda oturan anneme baktım. Annem de bana onay verirmiş gibi gözünü kırptığında yüzümde hüzünlü bir gülümseme oluşmuştu.

Bunca zamandır beklediğim şey aslında Minho'yla tanışmakmış, o yüzden yeterince mutlu olmamışım hiçbir zaman. Bunu yeni yeni anlıyordum işte.

Seul'de görüşmeye devam edecektik tabii, etmeliydik. Yoksa ne yaparım bilmiyordum. Okulun açılmasıyla beraber o, en arka sırada oturan sessiz çocuğa geri dönecektim iki gün sonra. Ama ben bu halime çok alışmıştım. Onlardan başka arkadaş falan istediğim de yoktu, altı arkadaşım ve bir Minho'm yeterdi bana.

Annemlere en başta bu yazlığı aldıkları için kızmıştım. Ne gerek var diyerek. Ama şu an en minnettar olduğum insanlardı annem ve babam. Hem beni o gün o merdivenlerde oturan çocuklarla tanışmam için yolladıklarından, hem de bu yazlığı aldıklarından...

Yuna'ya bile minnettardım aslında. Onun da büyük payı vardı bazı şeylerde.

Kahvaltının ardından Minho ile sitede yürüyüşe çıkmıştık. Yavaş tempoda yan yana yürürken ikimiz de konuşmuyorduk. Biz görüşmeye devam edecek olsak da içten içe üzgün olduğumu biliyordu o da.

Changbin ve Seungmin zaten Seul'de değildi, herkesin okulu olacaktı ve bu yıl Chris hyung (çoktan bu yıl mezun olmuştu) ve Jeongin (bizden bir yaş küçüktü) hariç hepimiz son sınıf olacaktık. Derslerimize de odaklanmakıydık.

blue jeans 'minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin