İyi okumalar!
*
İnsanlar cenaze evlerine dolarlardı ama bunun doğru olup olmadığını düşünmezlerdi. Bu düğün değildi, bu kutlama değildi. Bu saf acıydı. İnsanların bunu anlamasını beklemek ise bencillik olurdu. O yüzden saf acıyla dolu cenaze evine gelenler unutuyordu. Acı sahiplerini unutuyorlardı... Hayat devam ediyor lafının en güzel örneğiydi.
Bu hayatım boyunca unutmayacağım kısacık tespiti soğuk hava yüzünden kimsenin yaklaşmadığı arka bahçenin verandasında yapmıştım. Kapının arkasında kapının üstündeki camdan evimin içini izliyordum. Bu kadar insan neden gelmişti? Onlar öldürmemiş miydi abimi?Alt çenem titrediğinde derin bir nefes aldım.
''Ağlamıcam.'' Birkaç defa daha nefes aldım. Babam daha gelmemişti. Belki morgdakilerden biri abim değildi. Eşiyle şoka girmişti. O yüzden arayamıyordu. Babam o kapıdan girip abimin öldüğünü söyleyene kadar ağlamayacaktım. O an sokak kapısı açıldı. İçeri babam girecekmiş gibi nefesimi tutmuştum. Babam değildi. Park ailesi gelmişti. Tüm aile gelmişlerdi. Suzy ve Chen. Hepsi siyah giyinmiş kapıdan girdiklerinde şans eseri oturma odasından Ferd çıkmıştı. Durdu. Tek kelime etmeden durup kapıdaki aileye baktı. Ben ise olanları izliyordum. Sanki güvenlik kamerasıydım. İzliyordum ve kaydediyordum.Tepki veremiyordum. Annem yoktu. Babam gitmişti ve annem odasına çıkmıştı. O andan itibaren onu görmemiştim. Yanına gitmeye korkuyordum.Burnumu çektim. Ağlamayacaktım. Koridor tekrar boşaldı. Park ailesi nereye gitmişti bilmiyordum. Ev çok büyük değildi.
Ben bunu düşünürken kapı sonuna kadar tekrar açıldı. Babam kucağında daha bir yaşında olmayan torunu ile girdi. Bekledim. Abim o kapıdan girer diye. Olmadı. Bahçe kapısını açıp içeri girdim. Birkaç adım attım. Merdivenden birinin koşarak inme sesi geldi. Oturma odasındaki kalabalık susmuştu. Mutfaktakiler bize odaklanmıştı.
''Doğru mu? Benim oğlum mu?'' diyen annemden bakışlarımı alamıyordum. Peruğunu bile takmamıştı. Ağlamaktan akmış makyajını elinin tersiyle dahi silmemişti. Babama döndüm.
''Baba!?'' Mary'nin sesiydi bu. Oturma odasından fırlamıştı. Arkasında ablam duruyordu. Babam konuşmuyordu.
''Ömer!'' annemin bağırması evde yankılandı.
''Üzgünüm... Bizim oğlumuz...'' bu kısık ses yok oldu ve sadece annemin çığlığı yankılandı.
''Daha 21 yaşındaydı! Benim oğlum daha 21 yaşındaydı!'' annem merdivene çöktüğünde bir adım ondan uzaklaştım. Ağlamak için abimin öldüğünü babamın ağzından duymayı bekliyordum. Şimdi annemin acısı bana bulaşacak ve ağlayacağım diye korkmuştum. Ev birden karışmıştı. Tek ben aynıydım. Durmuş bakıyordum. Beynimdeki düşünceleri toplayamıyordum bile. Kendimi hareket ederken buldum. Babamın kucağından abimin son emanetini aldım. O kargaşanın içinden çıkmak için annemin yanından geçerek merdivenleri çıktım. Üst koridorda peluş hayvanına sarılmış Angela duruyordu.
''Annem neden ağlıyor?'' sorusuyla omuz silktim.
''Canı acıyormuş.'' Diyebildim.
''Yeniden mi hasta olmuş?'' odama girerken Angela'nın sorduğu soruya gülümsedim. Kapıyı kapatıp eğildim. Kucağımdaki çocuğa sarılarak.
''Hayır, bu acı daha farklı. Bu çok can yakıyor. Bunu anlamak için çok küçüksün.'' Bunu söyler söylemez Angela ağzını açtı ama vazgeçti çünkü köpeğimi görmüştü. Ona koştu. Bu hareketi kucağımdaki bebeğide harekete geçirmişti. Onu bıraktığımda emekleyerek Angela'nın peşine takıldı. Ben eğildiğim yere yığılmıştım resmen. Sessizlik.
Yalancı. Gız sen hem yalancı, gaddar, katil, beceriksiz, gafirsin! Sen ölmeliydin.
Sessizliği babaannemin sesi bozdu. Bilinçaltımdan fırlayan sesi kafamın içinde yankılanıyordu. Gözlerimi kapadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Not:Cezalısın!
Teen FictionAmerika Birleşik Devletlerinde, Virginia eyaletinin kasabasında bir liseye konuk oluyorsunuz bu hikayede... Birbirinden bağımsız dört genç okulda ceza alır, okul gazetesine işledikleri suçları konu alan makale yazmaları istenir. Okul gazetesini çıka...