3 Hafta! (16. Bölüm)

529 90 31
                                    

İyi okumalar!

''Domuz gibi hadi gidelim. Bir daha erkek arkadaşlarımıza yanaşamaz. Tüm kasabadaki erkekleri kendi malı sanıyor.'' Son kez karnıma tekme atıp tuvaletten çıktıklarında ağlayarak yerde cenin pozisyonunda yatıyordum. Her yerim acıyordu ama bu acıdan çok utancımın tarifi yoktu. Bu dayağı yeme sebebim bile yoktu. Onların beni dövme sebepleri doğru bile değildi. Yerde kıvrılmış neye ağladığımı bilmeden yatıyordum. Acıya mı utanca mı?

Yerde ağlamam birkaç dakika daha sürmüştü. Sonrasında ne değiştiğini bilmiyordum ama yerden yavaşça kalktım. Canım acıyordu. Kaburgam sanki ciğerime batıyordu. Lavabonun kenarına tutunup tam ayağa kalktığımda aynadaki kendi görüntümden korktum. Bağırarak acıma rağmen aynadan olabildiğince uzaklaştım.

Şiddet bu muydu? Aynadaki kendini dahi tanıyamamak....

Kaşım patlamış, gözüm şimdiden tuhaf bir renk almıştı, dudağımdan akan kan çenemi kaplamıştı. Başörtüm başım dışında her yerdeydi. Üstüm başım pislikten renk değiştirmişti. Tüm tuvaleti süpürmüş olmalıydım. Canım acıyordu. Çok acıyordu.

''Abla?'' Mary yavaşça tuvaletin kapısını açıp kafasını içeri hafifçe uzattı. Etrafa bakarken en köşede beni gördüğünde dondu. Bana bakışı hafızama kazınmıştı. Yıllar geçse dahi unutmayacağımbir bakış atmıştı. Doğduğu günden beri tanıdığım kardeşimde ilk defa böyle bir bakış görmüştüm. Kendisini topladığında ne kadar süre geçti bilmiyorum. Ben köşede ağlıyordum. Çantasını fırlatıp bana koşmuştu. ''Abla...'' diye fısıldadığında sesi titremişti. Bana dokunmak istiyordu ama dokunamıyordu. Bana sarılmak için hamle yaptığında tekrar çığlık attım.

''Canım acıyor. Çok acıyor...'' hıçkırımlarım arasından ne kadarını anlamıştı bilmiyordum.

''Babam, babamı aramalıyız. O ne yapacağımızı bilir.'' Telaşla fırlattığı çantasına koştu. Çantasından telefonunu çıkarıp babamı aradı ama telefonuna ulaşamıyordu. Telefonun ahizesinden gelen dıd dıd sesini duyabiliyordum. Defalarca bunu tekrarladı. Sonuç değişmedi. Sonunda başka numara çevirmişti. Annemin numarası. İkinci çalışınca telefon açılmıştı. ''Anne...'' Mary birden ağlamaya başladığında ağlamam daha hızlandı. ''Okula gelmen gerekiyor... Birinci kattaki kızlar tuvaletindeyiz.'' Mary telefonu kulağından çektiğinde benim yanıma geldi. Benimle ağlıyordu. Onun ağlaması benim aksime sessizdi. Ben ise hıçkırıklarıma engel olamıyordum.

Ağlayarak annemizi beklemiştik. Annem geldiğinde yirmi dakika geçmişti. O kadar telaşlı ve korkuyla içeri girmişti ki kapının açılma sesi tüm okulda yankılandı. Annem bizi bir köşede ağlayarak gördüğünde Mary'nin verdiği tepkiyi verecek sanmıştım. Bana gelip sarılmaya çalışacak... Canım acır diye duvara iyice sinmiştim. Tam tersi olmuştu. Annem tüm heybeti ve soğukkanlılığı ile yanıma geldi. Nazikçe gözyaşlarımı sildi. Omzumdaki eşarbımı alıp canımı bir gram yakmadan başımı kapattı. Üstündeki montu çıkarıp üzerime örttü. Beni kolunun altına alıp yürümeye başladı. Ben önümü görmüyordum. Beni tamamen annem yönlendiriyordu. Annemin o kokusu burnumdan içeri girdikçe acım hafifliyordu.

''Mary ablanın çantasını da al. Arabanın anahtarı... Önden git arabayı aç arka koltuğa ablan oturacak. Arabayı ayarla.'' Annemin o güçlü sesi daha çok ağlamama sebep oldu. Aslında ağlamamalıydım ama kalbim uslu durmuyordu. Anneme sonsuz güvenle kendimi onun yönlendirmesine bırakmıştım. Annem beni bir yere çarpmadan ekstra canımı yakmadan arabaya ulaştırdı. Ben otururken bağırmamak için patlamış dudağımı ısırmak zorunda kalmıştım.Kan tadı ağzımda yayılırken midem bulandı. Annem emniyet kemerimi bile takarken canımı yakmamıştı.

''Mary ablanın yanına otur ve ablanı kimsenin böyle görmesine izin verme.'' Derken bile güçlüydü. Annemin montunu yüzümden hafifçe çekip ona baktığımda annem kapımı kapatıyordu. Annemin yüzü Mary'nin ifadesi gibi beynime kazınmıştı. Darma duman olmuş rengi atmış bir yüzdü. Yinede dimdikti. Kemoterapiden geldiğinde bize yemek hazırlarken olduğu gibi veya defalarca kusup halsiz düştüğünde bile bizimle film izlediği gibi veya saçları döküldüğünde kendine her renkten peruk alıp her gün saç rengini değiştirdiği zamanki gibi güçlüydü.

Not:Cezalısın!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin