Pan
Yanına koşan genç adamı fark ettiklerinde, Pan ve Twiyn birliği nereye kaydırmaları gerekeceği hakkında ateşli bir tartışmanın ortasındalardı. İki gün önce düzenlenen baskının ardından geçici olarak boşaltılan insan şehirlerinden birine çekilmişlerdi. Ağır kayıp verdikleri gerçeği iki adamın da hoşuna gitmiyordu. Twiyn, Miae'nin Eouzk'u olduğu Azel'in ağabeyiydi. İlk gördüğü andan son ana kadar kızı hiç sevmemiş, araları asla düzelmemişti. O hariç ailedeki diğer herkes, Azel en çok da, kızı sevmiş, kız zamanla aileden biri haline gelmişti. Kendi bahçesinden getirdiği fidanlar bahçelerinde boy vermiş, onlar büyüdükçe Miae'nin varlığı da büyümüştü. Onunla şahsi bir derdi yoktu, zamanla bir Sten olması fikrine dahi alışmış sayılırdı hatta ama... Ama onda genç adamı tedirgin eden, şüpheye düşüren karanlık, fazlasıyla karanlık bir yan vardı. Santeria'da (Sadece Santelerin gittiği seçkin bir büyü okuluydu) ondan bahsedilirken defalarca kez genç kıza 'Ateş' yakıştırmasının yapıldığına şahit olmuştu. Twiyn, bu lanetli sözcüğün kıza ne kadar uyduğunun farkındaydı. Yine de Azel'i bir türlü onunla arasına mesafe koymaya ikna edememişti. Yanlarına ulaşan küçük çocuğa dönerlerken, iki adam da gelen haberin hayırlı olmadığını biliyordu.
"P-Pan..."
Ciğerleri yanan çocuk bir süre soluklandıktan sonra elleriyle yüzünü serinletmeye çalıştı.
"Sakin ol, Matteo." Pan masadaki sürahiden bir bardak su doldurup çocuğa uzattı. Dudaklarında anlayışlı bir gülümseme kıvrılmıştı. Çocuğu birkaç hafta önce insan şehirlerinden birinde bulduklarında neredeyse ölmek üzereydi. Açlıktan iyice küçülmüş, korkudan saklandığı kilerden çıkıp dışarıda ne olduğuna bakamamıştı. Daha yeni yeni toparlanıyordu. "Şu suyu iç ve kötü haberi sonra ver."
"Pan..." Suyu tek seferde içip uzun bir konuşmaya başlamak için derin bir nefes aldı. "Pan bir baskın olmuş! Hollengard'ın oradaki dörtyol ağzında. Soylu herkesi esir almışlar, birkaç kişinin de öldüğü söyleniyor. Pan..." Gözleri kocaman olurken alt dudağı titremeye başlamıştı. "Baban ve Füruz da esirler arasındaymış!" Adamın tepki vermemesi üzerine "Durumları iyi değilmiş," diye ekledi. "Bi-biri... Biri onların sürüklediğini görmüş."
"Ne zaman?"
Adamın buz gibi sesiyle irkilse de "Dün," diye cevapladı soruyu. "Mezuniyet töreni bittikten sonra." Söyleyip söylememek arasında kararsız kalarak Twiyn'dan yana kısacık bir bakış attı. "Şey... Dahası da var," diye mırıldandı. "Ruth ve Miaetilra..."
Pan kaşlarını çatarken endişeyle ensesini sıvazladı. Areas'ın, Miae'ye olan düşkünlüğünden bir süredir haberdardı. Hatta öyle ki, genç kız hariç herkes bunu biliyor olmalıydı. Ele mi geçirilmişlerdi? Dahası... "Yaşıyorlar mı?" Çocuğa bakarken gözleri kısıldı, kalp atışları yavaşladı. Nedense onun esir edilebileceğine ihtimal vermemişti. Ruth ve Miae savaşçıydılar ve ikisi de teslim olmaktansa ölmeyi yeğlerdiler. Bundan adı gibi emindi. Çocuğun sessizliği üzerine "İkisi de mi?" diye sordu. Sesi çatallanmıştı.
Matteo ürkekçe "Ruth," diye yanıtladı. "Ruth ölmüş."
"Miae?"
"Ondan haber yok henüz." Elinde tuttuğu bardağı tedirgince masaya bıraktı. Twiyn'ın kaşlarının düşünceli bir şekilde çatıldığını görebiliyordu. "Ona dokunmaya cesaret edememişler. O... O..."
"Kırılmış olmalı..." Pan masaya dayanarak kollarını göğsünde bağladı. "Ruthsuz kalmak onu..." Darmadağın etmiştir.
Twiyn "Azel de oradaydı," diye araya girdi. "Miae'nin mezuniyetini izleyecekti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kraliçe 2: Gelincik Mevsimi
FantasíaMiae güzel bir düş gördü. Güzel bir anıya benzer... Herkesin hayatta olduğu, mutlu oldukları sıcak bir bahar günüydü. Ruth yaşıyordu. Yıldızlarla dolu bir gökyüzü gibi yaşıyordu. Gülümsedi. Füruz'un elleri ellerindeydi. Algos, Azel, Darlene, Luna...