Çok Sevilmelerin Kızı
Luna bir köşeye kıvrılıp uykuya dalmış Cyren'e bakarken gözlerine mağaranın ortasında yanan ateşin alazı yansıyordu. Göğsünde, kalbinin hemen yanı başında bir yara kabuk bağlamadan soyulup soyulup kanıyor, Luna cesur durmaya çalıştıkça mağlup düşüyordu. Gittikçe güçlenen ve vahşileşen yeryüzü canavarlarının uğultuları kulağına dolarken gün geçtikçe sessizleşen Miriam'a göz ucuyla baktı. Genç adam sanki şu birkaç haftada birden büyümüş, yaşını almış ve gerçek bir yetişkine dönmüştü. Gündüzleri Sten Diyarı'na ilerliyor, gecelerini de çoğu zaman mağaralarda geçiriyorlardı. Bütün bu uzun yolculuk boyunca onun nasıl gerçek bir kahraman gibi cesurca savaştığına tanık olduğunda içi eziliyordu. Luna biliyordu; genç adamın babası geride sağ kalanlar arasında değildi. Yine de bununla yaşamayı bir şekilde öğrenmiş ve başarmıştı. Bunu kabullenmişti. Onun yapamadığı bir şeyi yapmıştı. Gözünden sızan yaşı aceleyle kurularken Ruth'un ölümü bir kez daha dalgalar halinde göğüs kafesine çarptı. O yetmez gibi... Bir de... Bir de... Kelimeleri içinde dahi bir araya getiremiyordu. Düşünemiyordu. Miaetilra'nın o hali, yerle yeksan olmuş, kararmış, derisi soyulmuş o hali sürekli gözleri önünde beliriyordu. Onu neden hak ettiği kadar sevememişlerdi? Eğer sevselerdi, eğer tutsalardı ellerinden, eğer gitmesine izin vermeselerdi...
"Fazla düşünüyorsun."
Miriam'ın puslu sesiyle birlikte gözyaşlarını kurulayarak burukça gülümsedi: "Diyene bak!"
"Bazen sevmemiz yetmez."
Kızın yanına oturup sırtını mağaranın duvarına dayadı. Oldukça bitkin görünüyordu. Onu koruyan şeyin, onu karanlıktan koruyan, kötülüklerin ona değmesine engel olan şeyin Cyren'in ona duyduğu katıksız sevgi olduğunu biliyordu. Miriam da biliyordu elbette. Luna onlara baktığında, onları yana yana gördüğünde gözleri önünde Ruth ve Miaetilra canlanıyordu. Onlardan daha neşeli zamanlarda yaşamış olmaları dışında, aynı sadakati barındırıyordu ilişkileri. Genç adam, Cyren incinmesin diye ona bile müsamaha gösteriyordu. Onu bir başına terk etmiyordu. Aralarındaki öfke ve düşmanlık, garip bir şeye dönüşüyordu böylece. Okul sınırları içerisindeki gerginlik mesela, alışıldık bir sessizliğe evriliyordu.
"Sevdiğimiz kişilere sahip çıkmamız gerekir. En zor anlarında bile yanlarında durmamız, ellerinden tutmamız gerekir." Bakışları Cyren'e kaydığında dudakları ucunda yeryüzünün en sıcak, en samimi gülümsemesi belirdi. "Onlar için, onların yerine mücadele etmemiz gerekir."
"Ondan geriye bir şey kalmamış," diye mırıldandı. "Bu kıyameti başlatan Mi değildi. Bana bakan..."
"Sana 'gelme' dedi." Alaycı bir bakış attı genç kıza. Budala mıydı bu kız? Aklı hiç mi çalışmıyordu? O anı, kadının herkesin içinde sürüklenişini, boynundaki, ellerindeki, ayaklarındaki zincirlerin şangırtısını her şeyi tekrar tekrar düşünmüştü genç adam. Ve her defasında aynı yere varmıştı. Genç kadın onun hatırladığından çok farklı görünüyor olabilirdi ama yine de... "O senin için mücadele etti." Luna'yı darmadağın eden, bıçak gibi keskin bakışlarını, kızın yüzünü görmeye dahi tahammül edemiyormuş gibi ateşe çevirdi. "Hak ettiğinden değil ya..."
"Beni istemedi." Gözünden sızan yeni bir damlayı kurularken "Ona mektup yazdığımda bana geri dönmedi," diye mırıldandı. "Beni sevmeyi bıraktı."
"Sen budalanın tekisin." Öfkeyle dişlerini gıcırdattı. "Ne yaptılar? Seni altın bir kafeste mi büyüttüler?" Kızın gözyaşlarını kurulamasına sinirlenerek "Bırak şunları silmeyi," diye tısladı. "Doğru düzgün acı çekmeyi bile beceremiyorsun."
"Ben..."
Luna, Miriam'ın dediğini yaparak ellerini kucağına indirdi. Gözyaşları yanaklarından sızıp elbisesine damlarken rahatladığını hissederek dudaklarını araladı. Sessiz bir inilti dudakları arasından kaçtığında genç adamın da gerginliği azalmıştı. Savaşmaya, mücadele etmeye karar veren kız bu muydu? Bu... İki büklüm, zavallı şey miydi? Hayır. Luna düşüncelerinin içe içe geçmesine, süratlenmesine, kalbine doğru akmasına, oradan kaburgalarının arasına dolmasına şahit oldu. Hayır, diye düşündü tekrar. Hayır. O bir zavallı değildi. Miriam'ın onun için yaptıklarını düşündüğünde kendini böyle salması onlara haksızlıktı. Onların canlarını tehlikeye atmıştı. Onlar kendisi için canlarını tehlikeye atmışlardı. Gözyaşları süratlenirken hıçkırıkları ve iniltileri giderek yavaşladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kraliçe 2: Gelincik Mevsimi
FantasiaMiae güzel bir düş gördü. Güzel bir anıya benzer... Herkesin hayatta olduğu, mutlu oldukları sıcak bir bahar günüydü. Ruth yaşıyordu. Yıldızlarla dolu bir gökyüzü gibi yaşıyordu. Gülümsedi. Füruz'un elleri ellerindeydi. Algos, Azel, Darlene, Luna...