Diriliş

4.5K 442 44
                                    

Yukarıda -daha önce paylaşmış mıydım emin olamasam da- Allegri Miserere me, Deus var. Kendisini aslında nerede duymaya başladığımı siz de okuduğunuzda anlayacaksınız diye umuyorum. Aslında bir ilahi bu, hikayesi ise oldukça değişik. Denk gelirseniz okumanızı isterim. Bu ilahiyi özel kılan şey, güzelliği hariç elbette ki, onu ilk kez halka duyuran kişi. :)

Uçmayan Kırlangıçlar

Kızıl gökyüzüne bakarken İsra'yı kolları arasına saklamıştı, Darlene. Her şey daha da kötüye gitmişti. Kalkan kırılıp döküldüğünden beridir, her geçen gün bir öncekinden daha karanlık, daha vahşi, daha... Daha kötü geçmişti. Öyle ki zamanla uyku bile kesilmeyen çığlık sesleri yüzünden güzelliğini, ışıltısını ve sıcaklığını yitirmişti. Çok kan akmıştı. Çok. Böyle bir katliamın, Miaetilra tarafından yapıldığını, yapılacağını düşünmek bile imkansızken... Ciğerlerine batan bir soluk aldı. Miaetilra kalmış mıydı sahi? Geride Miaetilra'dan herhangi bir şey kalmış mıydı? Sanmıyordu. Eğer kalmış olsa, eğer orada -ki orası her neresi oluyorsa- yaşamını sürdüren kadın Miaetilra olsa, bu azap daha başladığı an bitmez miydi? Biteceğinden emindi. Başlarına gelen ve gelecek olan her şey, Miae'nin kırıldığı yerden taşıyordu. Ona yetmeyen şeylerin acısı, ona ve ona benzeyen zavallı yeryüzü canavarlarına olan şeylerin acısı, artık yeryüzünün her yanında yaşanıyordu. Onlara olanların intikamı, kanla ve korkuyla alınıyordu. 

"Neler oluyor, Darlene?"

İsra'nın kısık sesiyle bakışlarını kucağında tuttuğu küçük kıza eğerken "Hiç," diye yanıtladı. Aslında çok daha fazlasını söyleyebilmek isterdi. Gördüğü, tanık olduğu, yaşadığı her şeyi çekinmeden anlatabilmek isterdi. 'Sen uyurken yeryüzünden kan nehirleri aktı İsra!' demek isterdi mesela. 'Sen uyurken dostlarımız, bağlarımız, canlarımız azaldı.' Diyemezdi. Diyemeyecek kadar vicdan sahibiydi -ki vicdan, bu karanlık günlerde zor bulunan bir şeye dönüşmüştü. Kızın kıvırcık saçlarını geriye tararken alnına küçücük bir öpücük bıraktı. "Aynı şeyler."

"Sesler duyuyorum," diye fısıldadı. Bütün Stenler kadar onun da aydınlığı solmuş, göz bebeklerinde büyüyen ışık azalmıştı. "Biri bağırıyor."

"Biraz daha uyumaya çalış."

İsra ıslanan kirpiklerini kırpıştırarak bir umutla genç kadına baktı. "Onu yitirmedik değil mi?" Minicik yüzü, gözyaşlarıyla ıslandı. Sten Diyarı'nın rengarenk bahçeleri, dalları yere sarkan ağaçları, hiç susmayan o huzur dolu sesi... Hepsi yitmişti. Geriye savaşın karanlığı, kan lekeleri ve çığlıklar kalmıştı. Balerra'yı, Errutua'yı görmeyeli çok, çok uzun zaman olmuş olmalıydı. Öyle ki ne genç kız, ne de İsra onların yaşayıp yaşamadıklarından emindi artık. "Bizi tamamen terk etmedi değil mi?"

"Bilmiyorum, İsra." İtirafından dolayı utanarak bakışlarını küçük kızdan kaçırdı. "Bilmiyorum."

İsra (artık o ilk günkü neşeli kızı andıran bir yanı kalmamıştı) boynundaki kolyeyi avuçlarına alarak şansını bir kez daha denemek adına sessizce mırıldandı: "Merhaba, sevgili Algos."  Böylece yeni bir sessizlik Darlene ile aralarına çöktü. Herkes ayrı düşmüştü. Kimin yaşadığını, kimin öldüğünü, kimin nerede olduğunu bilmemek ilk başlarda şimdiki kadar sinir bozucu değildi. O zaman Miae'ye dair, kadının bu kıyameti durduracağına dair, küçük de olsa bir umutları vardı. Ama zamanla her şey daha da kötüye gitmişti, zamanla akan kanlar çoğalmıştı. Zamanla, geçip giden kırk günün ardından, katliamlar her yanı sarmıştı. Kırlangıcın Şarkısı tamamen yasaklanmıştı -aslında sağ olanlar bir yerden bir yere giderken kaybolmaya başladığından beridir epey oluyordu. Önceleri Areas ve adamlarının korkusu, şimdi ise karanlığın korkusuyla hiç kimse bir yere ayrılamıyordu. Yaşayanların birbirleriyle irtibatı neredeyse kesilmişti, öyle ki bu karanlık günlerde tek haberleşme aracı kuzgunlar ve İsra'nın boynundaki gibi tılsımlı nesnelerdi. "Lütfen," diye mırıldandı. "Lütfen sesimi duy!"

Kızıl Kraliçe 2: Gelincik MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin