Merhabalar. Bölümümüz sevgili ve biricik ZeyKbyk'a. Bu kesinlikle gece gelip zihnime girmenle beni tehdit ettiğin için değil. Hiç alakası yok. Ya da var. Asla bilemeyeceğiz.
Bir de, ben bazen gözden kaçırabiliyorum ama eğer size ithaf etmemi isterseniz, bana söylemeniz yeter. Ayrıca yan tarafta dünya güzeli bir parça var.
Karanlık Savaşçı
Miae her şeyin başladığı o günlerde Hollengard’daydı. Savaşın güçlü çanlarını duyamayacak kadar aşka düşmüştü. Areas’ın başlattığı savaşın kıvılcımları çoktan büyümeye ve serpilmeye başlamıştı. Bir fikri ekmek ve büyütmek tıpkı bir ağaç yetiştirmeye benziyordu. Toprak her şeyden evvel elverişli hale getirilmeli, tohum özenle yerleştirilmeli ve zamanla, emek harcanarak onunla ilgilenilmeliydi. Areas bunların hepsini yapmıştı. Önce halkın kendisine güvenmesini sağlamış, sonra savaşı başlatacak ilk adımları atmıştı. Her şey gürültüyle çatırdıyordu. Sürmeler ve Ayzalar arasındaki gerginlik artık gözle görülebilir, elle tutulabilirdi.
“Kralım,” diye mırıldanan Octavio’ya döndüğünde kafasındaki düşüncelerden sıyrılmak için başını hafifçe iki yana salladı. “İstediğiniz gibi Lestired ve oğullarını saraya davet ettim. Ancak küçük oğulları Füruz şu an okulda olduğu için gelemeyecekmiş.”
“Tamam, Octavio.” Başını yeniden pencereden dışarıya çevirdi. “Çekilebilirsin.”
Füruz’un gelemeyeceği haberi canını sıkmıştı. Sonuçta ormanda gördüğü o kızıl saçlı kız onun sevgilisi olmalıydı. Ellerini pencere pervazına yerleştirip başını camdan dışarıya uzattı. Sarayın geniş bahçesinde çocuk kahkahaları yankılanıyordu. Bu ona sürekli aklında dolanan eski bir anıyı hatırlattı. Kulaklarında genç kızın kıkırtısı yeniden canlanıp kanat çırptığında gülümsedi. Kız, Ilga’dan bu yana gördüğü en güzel şeydi. Parmakları uzun kara saçlarını fırçaladı. Yüzyıllar boyunca hakları olan topraklardan –Sten Diyarı’ndan- uzak tutulmuşlardı. Oysa şimdi bütün diyarı önünde diz çöktürebilirdi. Şimdi o güzel kızıl saçlı kızı eşi kılabilir, bütün halkı kölesi yapabilirdi. Bu savaş güç savaşıydı. Ve Areas şüphesiz oyunun en güçlü olanıydı.
“Yüce Kralım,” diye seslenen hizmetçiye dönerken daldığı düşüncelerden tamamen sıyrılmıştı. “Sürme elçisi Arabella huzurunuza kabul edilmek için bekliyorlar.”
“Arabella’yı Kırmızı Salon’a alın.” Birkaç adımla yere eğilmiş hizmetçinin yanına gelmişti. “Çekilebilirsin.”
Arabella ile görüştükten sonra birkaç saat odasına kapanmış, akşama da Lestired ve oğlu Pan ile yemekte buluşmuştu. Yemek sessizlik içerisinde devam ediyordu. Uzun masanın uzak köşesinde Lestired, ikisine de eş uzaklıkta bir yerlerde de Pan oturuyordu. Görkemli gümüş işlemeler ve eski krallardan kalma anılar salonun aydınlık kalan birkaç köşesine iliştirilmiş, tonlar çeken avize neredeyse yemek masasına değecek kadar aşağıya sarkmıştı. Bir süre daha salonda yalnızca çatal kaşık sesleri yankılanmış ve akşam devam ederken Areas ellerini masanın üzerinde birleştirip katran karası bakışlarını Pan’a çevirmişti.
“Şu kız…” Adamın kaşlarını çattığını fark ettiğinde hafifçe gülümsedi. “Füruz’un sevgilisi olan, kızıl saçlı Sten’den bahsediyorum, Pan. Kim olduğunu biliyor musun?”
Miae’nin bahsinin geçmesi dahi Pan’ın damarlarında gezinen öfkeyi ateşlemişti. Areas’ın gözlerinin ona değmiş olmasından duyduğu tiksinti yüzüne tırmandı tırmanacaktı. Gözleri bir çift uçuruma dönerken “Ne zamandan beri Stenlerle ilgileniyorsunuz,” diye mırıldandı ve alayla devam etti: “Yüce Kralım?”
Lestired sessizce “Pan,” diye uyardı. Areas elini kaldırıp Lestired’in devam etmesini engelledi. Pan’ın kaşları babasının itaatkarlığı karşısında daha da çatılmıştı. Kucağındaki peçeteyi tabağın üzerine bıraktı. Areas’ın yüzünde anlayışlı, Pan’a sorsalar içten pazarlıklı derdi, bir gülümseyiş kıvrıldı.
“Yoksa senin de bu kıza özel bir ilgin mi var Pan?”
Lestired “Zamanında,” diye araya girdi. Devam etmeye yeltenmişti ki Pan adamın sözünü bir bıçak gibi ikiye ayırdı: “Bu neyi değiştirir ki, Areas? Sonuçta kız, bizim halkımızdan biriyle birlikte.”
“Kardeşin bu nedenle cezalandırılabilir. Bundan korkmuyor musun?”
“Kara Orman halkı…”
Tıpkı adam gibi ellerini masanın üzerinde bağladı. Areas’ın kartlarını görüyordu. Bu oyunu tanıyordu. Çünkü Pan, adamın gözlerindeki bu bakışı daha önceden de görmüştü. Ilga’ya bakarken ki gibi karanlıktı. Ilga’yı kendi gölgesinde soldurmuştu ve şimdi gözlerinin değdiği kişi nurdan yaratılmıştı. Solması için ona dokunmasına gerek dahi yoktu. Areas’ın soluğu kızın yoluna değse, Miae solardı. Çünkü genç kızın bütün o sözde gücünün altında kırgın bir çocuk yatıyordu.
“Bu kuralın dışında bırakılalı yıllar oluyor, Yüce Kralım.” Alaylı gülüşü yüzüne daha da yerleşti. “Sizin toplumunuzun aksine… Ne harika, değil mi?”
Areas başını hafifçe yana eğdi. Tehlikeli bir bakış yüzüne yerleşmişti. Pan o an, adamın bakışlarını gördüğü o ilk an, yapabileceği hiçbir şeyin olmadığını anlamıştı. Yine de öylece Miae’yi ve Füruz’u, Areas'ın insafına bırakmayacaktı. Uğruna savaşılacak birileri varsa şu dünyada onlar en yakın arkadaşı ve kardeşinden başka kim olabilirdi? Oysa yüreği çatırdıyordu. Adamın –kuzeninin- yapabileceklerini kestiremiyordu. Areas bunca yıl güzel şeyleri hep sevmişti. Dokunduğunda kıracağını bildiği halde hep en narinleri seçmişti. Ilga gibi, Miae gibi…
Adam nice sonra “Kuralların,” derken sesinde ölü bir kar yağıyordu. “Değiştirilebilir olduğunu unutmamak gerek, Pan.”
Adam öfkeyle doğrulduğunda masadaki her şey gürültüyle şangırdamıştı. Alnında bir damar atmaya başlamış, kararmış bakışları doğrudan Areas’ın en ufak merhamet barındırmaya gözlerine tırmanmıştı. Lestired oğlundan yana irileşmiş gözlerle bakarken içten içe Areas’ın onu hoş görmesi için yalvarıyordu. Oysa Pan, korkusuz bir savaşçı olmanın bütün vasıflarını taşıyordu. Mizacında dahi bu vasıflar gözle görülür bir yankıya sahipti. Tek bir bakışı, Areas’ın karşısında dimdik durabiliyor, sevdiği kişiler için savaşabiliyordu. Kararan kirpikleri altında gözlerindeki bütün ışık çekilmiş, dudakları incelmişti.
“Sakın,” dedi tehditkârca. “Onlara dokunmaya kalkma!”
Areas rahatça arkasına yaslanırken gülümsedi: “Yoksa Pan?”
“Seni…”
“Pan yeter bu kadar!” Lestired öfkeyle doğrulup, kucağındaki peçeteyi masaya attı. “Haddini aşıyorsun!”
Babasına dönüp baktı. Onun tanıdığı, bildiği adam çekip gitmiş gibiydi. Onun gözünde Yüce Lestired, Areas’ın çevresinde dönen ve kendi inandığı doğruları bir kenara savuran, güce tapan diğer Santelerle aynılaşmıştı. Abartılı bir reveransla Areas’ı selamlayıp: “Keyfinizi kaçırmak istemem, Yüce Kralım,” diye homurdandı. “Ama onların mutluluğuna gölge düşse sizden bilirim.”
Aksi ifadesine yerleşen gülüş onu daha da karartmış, gerçek düşünceleri ve duyguları yeniden gözlerine yükselmişti. Gürültüyle sandalyesini geriye itip salondan ayrılırken attığı her bir adım yeri dövmüş, Pan en çok iki kişi için savaşmıştı. Bu andan öleceği ana kadar da onlar için savaşacaktı.
Bu bölümler biraz kısa, farkındayım. Lakin geçmişten günümüze yaklaştıkça uzayacaklar. Şimdilik yalnızca eksik kısımları tamamlamaya çalışıyorum. Beğenmeniz dileklerimle.
Sevgilerimle,
Cansu U.
Not: Beyza'm, o yorumu hala cevaplayacağım. Biliyorsun. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kraliçe 2: Gelincik Mevsimi
FantasiaMiae güzel bir düş gördü. Güzel bir anıya benzer... Herkesin hayatta olduğu, mutlu oldukları sıcak bir bahar günüydü. Ruth yaşıyordu. Yıldızlarla dolu bir gökyüzü gibi yaşıyordu. Gülümsedi. Füruz'un elleri ellerindeydi. Algos, Azel, Darlene, Luna...