Bu cesaret fazla değil mi?
"Kendini öldürtecek!" Algos öfkeyle geriledi. Sıkılı yumrukları beyazlamış, bakışları kararmıştı. Eğer bir daldan düşecek olsa anca göknardan düşer ve parçalanırdı. İçindeki öfkeye engel olabilmesi bu kadar imkansız, bu kadar sıra dışı olurdu. Yine de dostuna döndüğünde mümkün olanın ötesinde bir sakinlikle konuştu: "Her şeyin sonunda aklını kaçırdı."
Isagal tatsızca saçlarını karıştırdıktan sonra sürekli olarak volta atan dostuna döndü. Saatlerdir aynı konuyu konuşuyordu be hayır! Adam abartmıyordu. Kaçışı yoktu madem onunla dürüstçe çarpışmaya karar verdi: "Ne bekliyordun ki?"
"Hiçbir zaman politik davranmayı başaramadı."
Adam bezgin bir tavırla gözlerini devirdi. Sabahtan beridir bin kez aynı noktaya gelmiş ve hiçbirinde de bir çözüme varamamışlardı. Ama Algos, çocukluk arkadaşı ve tanıdığı en inatçı kişi olarak Yolathe'nin aktardıklarına söylenmekten bir an için bile vazgeçmemişti. Bir an için bile. "Oldum olası geç kabullenirsin," diye yanıtladı. Elindeki şekerlemelerden birini ağzına atarak oturduğu yerde yayıldı. Algos'un kabullenmesi uzun -çok uzuuun- zaman alacaksa eğer en azından bu anların tadını çıkarabilir ve terk edilmiş insan şehirlerinden buldukları şekerlemeleri tüketebilirdi. Oldukça lezzetli bu şekerleme dilinin üzerinde bir asit gibi eriyor ve sonra ağzına tatlı, yumuşak tatlar yayıyordu. "Bin kez aynı şeyi konuştuk."
Algos korkutucu bir ifadeyle dostuna dönerek "Sahiden mi?" diye homurdandı. "Konuşmaktan mı yoruluyorsun?"
"Miae'ye 'Ona cehennemi yaşat!' diye akıl verirken aklın neredeydi?" Adamın homurtusunu keserek "Sen dedin diye böyle davranmıyordur eminim," diye devam etti umursamaz bir tavırla. Sesindeki o keskin alaya rağmen Miae'yi Algos'tan dinlediği kadarıyla tanıyor ve kadının adam ona bunu söylemese de yine de başına buyruk ve korkusuzca davranacağını biliyordu. "O da her zaman aksiydi; biliyorum." Gözlerini devirerek açtığı şekerlemeyi tek lokmada yuttu. Bu defaki midesinde patlamış ve yüzüne sersem bir gülümseme yaymıştı. "Her neyse." Algos'un öfkeyle kızaran suratına bakarken keyifle yeni bir şekerleme daha açtı. Son günlerde ona iyi gelen tek şey buydu. "Yine de serseri birine serseriliği övmemeliydin."
Algos volta atmayı keserek dostunu terslememek için bekledi. Kafasının karman çorman olduğu ve gitmeyi; kıza gitmeyi, onu yanına almayı, onu korumayı düşündüğü belliydi. Kaşları öfkeyle ve endişeyle çatılmış, boynu düzleşmiş, omuzları gerilmişti. Her an patlamaya hazır bir yanardağ gibi hareketli ve ürkütücüydü. Isagal bile çocukluğundan beri onu tanımasına rağmen tedirgin olmuştu.
"Bilmediğim bir şey söyle!"
"Çözüm diyorsan çözüm yok." Dostunun konuşmasını engellemek için seri bir şekilde devam etti: "Ona şu an gidemezsin. Yolathe, adamın sürekli Miae'yi izlediğini söylüyor. Ve ne yazık ki gerçek bir orduyla savaşacak kadar kalabalık değiliz."
Onun öfkesini ve kırgınlığını görebiliyordu, adam. Dostunu tanıyordu. Ve biliyordu ki Algos tek çocuktu. Miae'den önce kimseyle hiçbir şeyini bölüşmemiş, kimseyi koruma ihtiyacı hissetmemişti. Onunla bile ne kadar samimi olurlarsa olsunlar asla tam anlamıyla gerçek bir kardeş gibi hissetmemişlerdi. Oysa Miae, adamın kardeşi gibiydi. Kendi kanından gibi. Zaman zaman bir kardeşten bile daha fazlasıydı hatta. Ve şimdi tek başına ve yaralı bir halde bir barbarın yuvasına gidiyordu. Isagal başka bir zamanda, başka bir evrende yaşasalar; Algos'un onun için endişelenmeyeceğinden emindi. Kız daha önce her şeyi tek başına halletmiş, herkesle cesurca tek başına savaşmıştı. Ama herkes biliyordu ki artık kız tek başına var olmamıştı. Tek başına nefes almamıştı. Şimdi ve sonra, dün ve yarın Ruth'un sevgisine sahip olmuştu. Onun sevgisiyle dirilmiş, nefes almıştı. Onun varlığını, var olduğunu hep bilmişti. İki dost farkında olmadan aynı anda saçlarını karıştırdılar. İkisinin de aklı aynı kişide olmasından öte, ikisi de aynı kişi için endişeleniyordular. Algos'un parmaklarını omzundaki saçma boşluğa bastırarak kısık sesle küfrederek gözlerini kapatmasıyla kaşlarını yatarak yerinde hafifçe doğruldu. Son zamanlarda adamın elinin sık sık omzuna gittiğinin farkına yeni varıyordu. Kaşları dalgınca çatıldı. Onun zihni çoktan Miae'den uzaklaşmışsa da Algos'unki hala kızın düşüncesinin işgali altındaydı. Areas gibi bir vahşiyle kızı birkaç saat bile baş başa bırakma fikrine tahammül edemezken, kızın teslim olduğunu ve adamla evleneceğini bilmek onu çıldırtacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kraliçe 2: Gelincik Mevsimi
FantasíaMiae güzel bir düş gördü. Güzel bir anıya benzer... Herkesin hayatta olduğu, mutlu oldukları sıcak bir bahar günüydü. Ruth yaşıyordu. Yıldızlarla dolu bir gökyüzü gibi yaşıyordu. Gülümsedi. Füruz'un elleri ellerindeydi. Algos, Azel, Darlene, Luna...