Her şeyin bittiği yer

12.3K 670 78
                                    

Her şeyin bittiği yer

Işık gözkapaklarından güçlükle sızıp gözbebeğine ulaştı. Kolları iki yanında açılmış, karanlık saçları sararan yaprakların arasına karışmıştı. İlkbahar birkaç ay önce geçip gitmiş, havalar çoktan serinlemeye başlamıştı. Miae bu yıl kışın geleceğini biliyordu. Çünkü Ruth... Acıyla gözlerini daha sıkı yumdu. İçinde yükselen özlem her yanını yara bere içinde bıraktı. Yedi ay öylece yuvarlanıp gitmişti. Oysa Miae ilk günkü acısıyla yaşamaya çalışıyordu. Nafile bir çabaydı, biliyordu.

İnsanlar biri öldüğünde içinde kırk mum yandığını ve geriye tek bir mum kalana kadar her birinin teker teker söndüğünü söylerlerdi. Yanılıyorlardı. Miae'nin içindeki mumlar devrilip yüreğinde söndürülemez bir yangın çıkarmışlardı. Üstelik kız işine amade bir zebani gibi her gün içindeki cehenneme bir odun daha atıyordu. Acısı geçsin istemiyordu. Çünkü bu acı dinerse Miae -insanlara has bir kelime ile ifade etmesi gerekirse- 'ailem' diyebileceği tek kişiyi sonsuza kadar yitirdiğini kabul etmek zorunda kalacağını biliyordu.

"Sonsuza kadar," diye fısıldadı.

 Uzun zamandır konuşmadığı için sesi boğuk ve cızırtılı çıkıyordu. Tepesinde dikilen yapraksız salkım söğüde bakarken yüreğinin bir parçasının daha kırık dökük kaldığını hissetti. Her şeyi aynı anda kaybetmişti. Herkesi. Gözlerini zorlayan yaşların akmasını engellemek için gözlerini sıkça kırpıştırdı. Zamanla bütün sivri köşeleri törpülenmiş, neşesi yitmiş, Miae onu o yapan her şeyden vazgeçmişti. Artık ağaçlara tırmanmıyor ve kimseyle konuşmuyordu. Kızıl saçlarının yerinde Ruth'un ölümünden beridir kapkara ölü bukleler yatıyordu ve o, saçlarındaki dallarda en son ne zaman tek bir yaprağın yeşerdiğini dahi hatırlamıyordu. Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdi.

Sarayın eski neşesi de tamamen yok olmuştu. Balerra, Ruth'un ölümünün ardından derin bir yasa boğulmuştu. Doğru dürüst odasından çıkmıyor, çıktığındaysa Miae ile karşılaşmamak için elinden geleni yapıyordu. Miae herkese salonda yaşanan o geceyi, yere vazo savurduğu ve parçalarını öfkeyle dört bir yana saçtığı, histeri krizine yakalandığı o geceyi, hatırlatıyordu. Onlara Ruth'un ölüme yürüdüğünü ve onların buna sebep olduğunu haykırdığı geceyi... Neyse ki Luna, Hollengard'da olduğu için bir de onun suçlayan bakışlarıyla yüzleşmek zorunda kalmıyordu. Errutua'ya gelince... Geçen birkaç aydır aralarındaki husumet daha da kötüye gidiyordu. "Sanki hiç iyiye gitmiş gibi," düşündü.

Savaşın güçlü silahları artık Sten Diyarından da işitilebiliyordu. Miae, Sisiam'ı bulmak için geçtiğimiz aylarda onlarca kez insan şehirlerine inmişti. Algos ile birkaç kez iletişim kurmuş, ona Sisiam'ı bulmaya çalıştığını söylemişti. Sisiam, Ruth'un aşık olduğu kızdı. Boğazına oturan yumrudan kurtulabilirmiş gibi hafifçe boynunu ovuşturdu. Bulamamıştı. İnsan şehirleri harabelere dönmüştü. Görkemli gökdelenlerin yerinde yeller esiyordu. Sinemalar kapatılmış, kapılarına aranan suçluların resimleri asılmıştı. Yine de Miae kızı aramaktan vazgeçemiyordu. Asla vazgeçemeyeceğini de biliyordu.

Ruth'un kıza dair söylediği birkaç şey aklındaydı. Mesela kızın gözleri küçüktü. Göğü küçük bir küreye sıkıştırmaya kalksan ancak o kadar mavi olurdu. Sonra güneşte ışıldayan ve Ruth'a iç çektiren uzun, sarı saçları vardı. Bir de tek katlı, önü bahçeli, küçük evi Sergio nehrinin yakınlarındaydı. Ne yazık ki Sergio nehrinin yakınları da artık şehrin geri kalanı gibi harabelerden ibaretti. Miae dalgınca iç geçirdi. Adamdan ona miras kalan tek şey Sisiam'dı ve onu bulamadığı her yeni gün için kendini daha çok suçluyordu. Sisiam'ın kılına zarar gelmişse bu vicdan azabıyla yaşamaya devam edemeyeceğini de biliyordu. Zaten Ruth'un ölümünden bu yana iyiye giden tek bir şey yoktu. En azından kızı bulsa... Gözlerini avuçlarına bastırdı.

Kızıl Kraliçe 2: Gelincik MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin