Yukarıda Itzhak Perlman çalıyor; onun notaları -ki taştan bir heykele bile bir kalp kazandırabilir- buraya, bu satırlara yakışır mı; benim satırlarım o kadar güzel mi bilmiyorum. Yine de paylaşmadan edemedim.
Narin bir serçe
Ölmek, uyumak sadece
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. - William Shakespeare
Azel dostlarıyla birlikte gülerken gözleri biraz ilerideki masada tek başına oturan kıza takıldı. Çok değil, daha geçen yıl onun için gözü kapalı düelloya bile tutuşurdu. Çünkü Miae, biricik ve sevgili eouzku, kızı sadakatle seviyordu. Azel yaşanan bunca şeye rağmen Miae'nin kızı sevmekten vazgeçmediğini biliyordu ama ne yazık ki o Miae değildi ve onun kadar yüce gönüllü olamayacaktı. Miae'yi kaybetmesindeki en büyük sebep Luna'ydı ve orada tek başına kalmayı hak ediyordu. Genç kadını ziyarete gittiğinde... Ruth'un ölümünden birkaç hafta sonra... Onu görmüştü. Nasıl da kırılmış bir dal kadar hüzün vericiydi! Orada, bir başına, saçları kapkara, gözlerinin rengi çekilmiş... Ondaki yalnızlığın, ondaki yaranın telafisi yoktu. Üstelik Azel, Füruz'un da ortalarda olmadığını biliyordu.
"Azel..." Ona seslenen Ezra'ya dönerken bakışlarını genç kızdan güçlükle çekti. Ezra endişeyle genç adamın baktığı tarafa kısacık bir bakış atmış, ardından "Onun yanında olamazsın," diye fısıldamıştı. "Şu günlerde değil."
"K-kimin yanında olup kimin yanında olamayacağıma k-kim karar veriyor?"
"Azel..."
"O her şeye rağmen Miae'nin kardeşi."
"Ve onu hak etmiyor."
Ezra, Azel'i kolundan tutarak diğerlerinin yanından uzaklaştırdı. Okul, yüzyıllardır ilk kez bu kadar az öğrenciyi ağırlıyordu. Elitia Herwick her ne kadar engel olmaya çalışsa da, savaşta büyük kayıplar veren insanları burada tutmak gün geçtikçe daha da imkansızlaşıyordu. Üstelik altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarda okuyan Stenler de, insanların yanında yer almak ve kendi halklarını korumak için okulu bırakanlar arasındaydı. Artık ortak salonda bile birkaç kişiden fazlasını bulmak, Sante değilse eğer, imkansıza yakındı. Santelerden de çok küçük bir kesim -savaşta insanlarla ve Stenlerle birlikte omuz omuza savaşmak isteyenlerdi bunlarla- geçen hafta okuldan ayrılmıştı. Ortalığın fazlasıyla karışık olduğu bugünlerde, Miae'den bahsetmek, savaş karşıtı söylemlerde bulunmak ya da bir Sten'in yanında yer almak çok da akıllı bir hamle olmazdı şüphesiz. Ezra bunların hiçbirini önemsemiyordu elbette. Gururla söyleyebilirdi ki, o bir Kara Orman Sante'siydi. Ailesi savaş karşıtı bütün eylemlerin içinde yer alıyordu. Ama işte... Ama işte Azel için endişeleniyordu. Son günlerde sık sık adamın Luna'ya bakışlarını yakalıyordu. Onu anlıyordu da... O ve Miae, hiçbir çaylak ve eouzkun sahip olmadığı bir bağa sahip olmuşlardı; biliyordu. En çok da bu sebeple, dostunun zarar görmesini ve Miae burada olmasa da hala onun hatırını gözeten birkaç kişinin -Ezra da onlardan biriydi şüphesiz- genç adamı kendinden ve başına açtığı sayısız beladan koruması gerekiyordu.
"Miae'yi ne kadar sevdiğini biliyorum," diye mırıldandı. Genç kadının ismini anarken bile iki kez düşündü. "Ona olan sadakatinden şüphem yok. Ama soyu -Luna- ona ihanet ettiği için, Stenler tarafından bile cezalandırılıyor."
"Fazla yalnız." Derin bir nefes alarak şöminenin önündeki koltuklardan birine oturdu. "Bu kadar yalnızlık-yalnızlık, kimi olsa delirtir."
"Onun yanında olamazsın," diye yineledi. "Onu koruyamazsın demiyorum ama onun yanında duramazsın. Üstelik Miae'ye yaptığı onca şeyden sonra..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kraliçe 2: Gelincik Mevsimi
FantasiaMiae güzel bir düş gördü. Güzel bir anıya benzer... Herkesin hayatta olduğu, mutlu oldukları sıcak bir bahar günüydü. Ruth yaşıyordu. Yıldızlarla dolu bir gökyüzü gibi yaşıyordu. Gülümsedi. Füruz'un elleri ellerindeydi. Algos, Azel, Darlene, Luna...