Merhaba! Hızlı sayılırım öyle değil mi? Sahici bir umut ve Gözlerine Gölge Olsun adlı iki bölüm yayınlamıştım. Okumuş muydunuz? :)
Bir de bu bölümümüz sevgili ve biricik @hamduneguven7'e :) Güzel yorumlarınız ve hep yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. :)
En Kara Ağaç
Darlene ağaçtan sarkan İsra'ya bakarken kabullenmişlikle omuzlarını düşürdü. Küçük kızı ağaç tepelerinden indirebilmenin bir yolu yoktu ne yazık ki. Nasıl ki Miae ömrünü ağaçlarda geçirmişse bu gidişle İsra da aynen onun gibi ömrünü ağaç tepelerinde geçirecekti. Yakında küçük kızın saçlarında dallar yeşermeye başlarsa hiç şaşırmayacaktı. Bakışları hemen yanında oturmuş sessizce ona getirdiği sandviçleri yiyen Algos'a takıldı. Yaraları tamamen iyileşmişti. Dalgınca iç geçirdi. Adamın yanında olmak dahi tenini tatlı tatlı karıncalandırıyordu. Onu görene kadar Miae'nin onlar –Ruth ve Algos- hakkında ne demek istediğini anlamamıştı. Oysa şimdi anlıyordu. Bakışları Algos ile kesişince tedirgince gözlerini kaçırdı.
"Kötü çocuk auramı demek sonunda fark ettin."
Yalnız kendinin anladığı bir espri yapmışçasına güldü. Darlene'nin anlamayan bakışları öyle sevimliydi ki; Algos neden bugün de buraya geldiğini daha iyi anlıyordu. Çünkü Darlene onu savaştan çekip çıkarıyordu. Çünkü burada, Sten Diyarı'na inşaa edilen kalkanın hemen yanı başında hayat olağan bir düzenle ilerliyordu. Burada kan ve öfke yoktu. Burada sevginin o pürüzsüz yumuşaklığı ve sıcaklığı hala hissedilebiliyordu. Ve kız, Darlene, bütün şahit olduğu acılara rağmen ona baktığında utanacak kadar masumdu.
"Ateş'ten bahsediyorum." Duraksadı. "Eminim sana bir şeyler fısıldamıştır."
"Şey... Es-eskiden anlatırdı."
Başını onaylarcasına sallarken yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. O katı, ciddi ifadesi genç kızın içini ısıtan güzelliği ile kırılmıştı. "Eskiden daha çok konuşurdu," dedi sessizce. Gülümsemesi küçüldü. "Zamanla karardı ve sustu. Kelimelerin dilsiz olabileceğini herkesten önce ondan öğrendim ben, Darlene."
Tam sustukları sırada İsra cıvıldadı: "Bana bakın!" Çevresi kırlangıçlarla sarılmıştı. Başının hemen çevresinde dönüyor ve neşeli şarkılar fısıldıyorlardı. Danslarının göz kamaştıran renkleri arasında baş aşağı asılmış İsra tıpkı ters açmış bir lale kadar güzel görünüyordu. "Bacaklarında bir şey var!" diye bağırdı. Kendini yukarıya çekip kırlangıçların kucağına sıra sıra dizilmelerini izledi. Aldığı ilk mektuplardan birini çözerken keyfi yerindeydi. Muhtemelen içlerinden birini ya da birkaçını Miae'nin yazdığını düşünüyordu. Sante Diyarına kırlangıçların giremeyeceğini o an için tamamen unutmuş gibiydi. Mektubun ilki havalanırken Algos ve Darlene de ağacın altına gelmişlerdi. Algos'un yüzünde endişelerini gözler önüne seren çizgiler belirmişti.
"O-orada..." Luna nefes nefeseydi. Ne söylemeye çalışıyorsa bir türlü aklını toparlayamıyor, sayfadan Luna'nın sesinden çok hışırtılar yükseliyordu. "Mi'nin yanında, İsra. Ruru'nun katili Mi'nin yanı başında. O-onun korumasıymış sözde."
Algos ağzının içinden bir küfür savururken, Darlene ellerini ağzına bastırıp gözlerini yummuştu. İkinci mektup havalanırken ilk mektup harflerini toplayarak kapandı ve İsra'nın kucağını kondu. O neşe, az evvel insana savaşı unutturan o sakinlik bir anda kaybolmuştu. Cehennemin nefesini nefesinde hissedebiliyordu hepsi. Mi oradaydı. Mi, o adamın hemen yanı başındaydı. Adamın mı yoksa Mi'nin mi tehlike içinde olduğuna karar veremiyordu, Algos. Eğer genç kadın sandığı kadar kötü durumdaysa... Eğer öyleyse kıyamet çok yakındı. Bir soluk kadar yakındı belki de. Bir de bunu kaldıramazdı. Bir de bununla yaşayamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kraliçe 2: Gelincik Mevsimi
FantasíaMiae güzel bir düş gördü. Güzel bir anıya benzer... Herkesin hayatta olduğu, mutlu oldukları sıcak bir bahar günüydü. Ruth yaşıyordu. Yıldızlarla dolu bir gökyüzü gibi yaşıyordu. Gülümsedi. Füruz'un elleri ellerindeydi. Algos, Azel, Darlene, Luna...