sekiz

1.5K 214 297
                                    












elijah'ın gözünde şafak sayımı hiç bu kadar eksik olmamıştı.

lodz'dan ayrıldıklarından bu yana beş gün geçmişti; karl öleli koskoca yüz yirmi saat ve jean'in sakinleştirici almayı bırakmasından bu yana yalnızca dört yüz seksen dakika. elijah sekiz yaşında, rakamları öğrendiği ilk gün, sayıların ona bu kadar çaresiz hissettireceğini bilmiyordu.

günlerdir mayından arındırılmaya çalışan kuzeybatı polonya işgal bölgesi karargâhtaki zafer coşkusunu bir an bile dindirememişti. taşınan cesetler bile insanlara çirkin gelmiyor, kızıl topraktan kimse rahatsız olmuyordu. dün, ambardaki kimliği belirlenemeyen naaşlar gömüldüğünden beri elijah, nefes almakta zorluk çekiyordu. bu bedenlerin onunla aynı yerdeyken öldüğünü bilmek ve en kötüsü, bir gün sonunun onlarla birebir olacağı iradesiyle tanımadığı insanların toprağını kazmak elijah için başlı başına bir travma sebebiydi ve elijah, bunların üstesinden gelemiyordu.

güney almanya'dayken, hayatında en fazla iki kez görmüş olduğu uzak akrabalarının cenazesine giderken elijah o küçük boyuyla mezarlığa öylesine yabancı kalmıştı ki papazın tek bir kelimesini bile algılayamamıştı. kaç yaşında olduğunu anımsayamıyordu fakat tek bildiği şey o günden beri cenaze marşı için papazın yanına gidecek kişi olmaktan korkmasıydı.

"otuz!" duruşunu düzeltip istemsiz kısık çıkan sesini olabildiğince yükseltmişti. hemen sonra yoklamaya, yanındaki devam edince komutan buna aldırış etmeden gözleriyle sırayı takip etmişti. "...otuz beş!"

yoklama, yetmiş sekizde bitti.

karargâh etrafında şafak vaktinin beşinci koşusu tamamlandığında komutan bu kadarının yeterli olduğunu söyleyerek on dokuzuncu mangayla beraber ambara gitmişti. elijah, yedinci mangadan sağ çıkan tek kişi olarak on dokuzuncu mangaya aktarılmıştı. onun ön cephede görev aldığını düşünen diğerleri elijah'a kahraman gözüyle bakarken elijah, tetiğe bile basamamanın suçluluğuyla komutanı takip ediyordu.

ambarda, cesetlerden arta kalan yoğun bir çürük et kokusu vardı. bu, elijah gibi bir çiftçi çocuğu için katlanılabilir bir koku olsa da bunun ölü insanlardan yayıldığını bilmek, her geçen saniye elijah'ın kusma isteğini artırıyordu.

tüm bunların arasında komutanın da yapacak işleri yokmuş gibi onlarla beraber ambarı temizlediğini görmek elijah'a tuhaf gelmişti. elindeki ıslak bezle yere yapışmış kanı temizlerken kokuyu duyumsamamak için burnundan aşağı siyah bir bez bağlayan yaşlı adam tıpkı diğer erler gibi ambarı ceset kokusundan arındırıyordu.

aradan bir saati aşkın süre geçti. koşudan beri aralıksız ambardaki ıslak kiri süpürgeyle dışarı atan elijah susadığı için dışarı çıktıktan sonra temizlik için getirilmiş su şişelerinden birini bankın üzerine kaldırdı. temiz ya da değil, askeriyede su denizden bile alınmış olsa içilirdi ve bu konuda elijah'ın yapacağı bir şey yoktu.

burnundaki siyah bezi aşağı indirip metal bardağı dudaklarına getirdiğinde elleri yorgunluktan titriyordu. artık bu, onun alıştığı bir şeydi. şu ana kadar burada hiç sakin günü geçmemişti ve geçmeyecekti. artık bunu kabullenmişti.

su, boğazından damla damla indi. elijah, dudağının kenarını üniformasının koluna silip metal bardağı yerine koyduktan sonra yorgunlukla sırtını ambarın duvarına yasladı. alüminyum ile kaplanmış duvar, batı polonya'ya vuran güneşle ısınmıştı. kış her geçen gün daha da yaklaşırken bulutların arasından belli belirsiz gülümseyen güneş paha biçilemezdi. elijah, bitkinlikle yutkunup karşısındaki bölüğe baktı. bunlar henüz, iyi günlerdi.

kangrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin