kelimeler, başka kelimelerle kaynaşıyor. "ernst!" üzeri çizilen her bir sözcük farklı bir anlama geliyor. "ernst, uyan!" yanık ahşap kokusuna karışan birkaç parça et tıpkı annesi gibi kokuyor. "ernst, yalvarırım uyan!" tenini kurutan farklı bir ten, alnından aşağı doğru kımıldıyor usulca. "seni buradan çıkaracağım, lütfen uyanık kal." göz kapaklarının arasındaki birkaç alevlik manzarada elijah, yalnızca dudaklarına doğru akan kanın tadını duyumsuyor ve kalabalığın o arsız uğultusu içerisinde nefes almaya çalışıyordu.
sesler gittikçe belirgin hâle geldi ve göz kapakları nihayetinde macellan'ı tanıyabileceği kadar açıldı. "macellan?" dedi kısık bir sesle elijah. uyku sersemliği olduğunu düşündüğü sakin bir ruh hâliyle olanları anlamaya çalışıyor fakat bunu başaramıyordu. fazlasıyla uykusu vardı ve anne, yatağımı hazırlar mısın? bu sabah biraz daha kestirmek istiyorum.
"sakin ol, tamam mı?" macellan'ın endişeli sesi ve çevresinde tanımadığı iki üç kişiyle beraber ayağa kalkmaya zorlanırken yanık kokusu burnunu talan ediyordu. "buradan çıkmamız lazım. revir! ernst'i revire götürün!"
"revir?" diye seslendiğinde bilinci hâlâ tam olarak yerinde değildi. "ron, nerede?" çocuk gibi çıkan sesi birçok şeyden haberdar değildi.
"aaron'a haber vereceğim." dedi macellan aceleyle. "baskın yapıldı ve başından darbe aldın. merak etme, her şey geçecek. biraz dayan, çok fazla yaralı var ama yanına geleceğim. söz veriyorum, ernst. yanına geleceğim."
elijah, macellan'a güvendi ve gözlerini kapattı. her şey rüya gibiydi ve gördüğü onca kâbusun arasında bu, elijah'ın o kadar da canını acıtmıyordu. hiç değilse bu rüyada elijah'a ya da kız kardeşine kimse tecavüz etmeye çalışmıyor ya da kimse ron'un şakağına bir silah dayamıyordu. bu sefer yalnızca uykusu vardı ve onu tutan iki kişi vardı. "ernst," dedi yanında, kim olduğunu hatırlayamadığı asker. "...yürüyebilmen gerekiyor." gerçekler ve diğer her şey, gün sonunda bilincin kapalıyken bile kendin yürümen gerekiyor, elijah.
"çok," dedi gözlerini zar zor açmaya çalışırken elijah. "...uykum var."
"tamam," dedi sağındaki asker elijah'ı taşırken. "...ama sakın uyuma. çok az kaldı." neye çok az kaldı?
yalnızca kendi nefesine odaklanabildiği kısa bir sürenin ardından -elijah için oldukça kısa olmasına rağmen çoktan on dakika geçmişti- elijah, bir sedyeye yatırıldı. gözleri sakince kapanırken bilincini o denli kaybetmişti ki elijah'a kapalı bir kutuya konduğu söylense buna inanabilirdi. kendi iradesine hiçbir şekilde sahip çıkamıyor ve yalnızca geçen zamana ayak uyduruyordu.
ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu elijah. yalnızca göz bebekleri arada siyah perdelerin arasından akrep ve yelkovana takılıyor ve dakikaları sayıyordu. gözünü açıyor, kapatıyor ve geri açıyor; tüm bu süreçte çoktan dakikaları atlatıyordu. kulakları gürültüyü nihayet diyaloglardan ayırabildiğinde elijah elini başına götürdü ve koşuşturmacayı izledi. teni olmayan, sert bir kumaşa takılan eli kırmızıya dönerken nabzı hızlanmıştı.
yutkundu ve doğruldu. sakince çevresini izlerken nabzı gittikçe daha da hızlanıyordu. peter hemen yanında, altında bir sedye olmadan bacağından arta kalan kısmı tutarak bağırıyor, macellan ise etrafta gözükmüyordu. "peter?" diye seslendiğinde sesini kendisi dahi duyamamıştı. hiçbir şeyi anlamıyor ve açıkçası anlamak istemiyordu. yalnızca gürültüyü susturmak ve uyumak istiyordu elijah.
içerisi o kadar doluydu ki her ne kadar farkında olmasa bu ciğerlerine giden oksijeni dahi etkiliyordu elijah'ın. nihayet her şeyin biraz da olsa farkına vardığında elijah, durmuş nabız sesleri arasında ilk kez, ron'un orada olmamasını istedi. üzeri paçavra kıyafetlerle kapanan cesetler henüz dışarı bile taşınmamış, yalnızca odanın bir köşesine bırakılmışlardı. "ayağa kalkabilecek durumdaysan kalk!" kendisine doğru getirilen kırmızı bir bedenle ona bakarak söylenen cümle elijah'ı refleksif olarak harekete geçirmiş ve elijah ayağa kalkmıştı. başı dönerken hızlıca duvara tutunmuş ancak yine de gözlerini açmakta büyük zorluk çekmişti.
korkuyla gözlerini açarken onun yerine yatan beden çığlık atıyordu. odaya her an ron'un bir sedyeyle taşınabileceğinden korkuyor, gözleri dokunduğu her bedende tereddüt yaşıyordu. duvara tutunarak, bağıran bedenlerin arasından kapıya ilerledi elijah. açık kapıdan içeri yeni birisi bir başkasının omzunda taşınarak girdiğinde elijah, başındaki ağrıyı nihayet hissedebilmişti.
gözlerine değen her şeyde bir buğu vardı. en sonunda tanıdığı bir bedenle karşılaştığında yüzündeki masum ifadeyi dışarıdan kendisi dahi tahmin edemezdi. "edgar?" dedi elijah sesini yükseltmeye çalışarak. "neler oluyor?"
"ernst," dedi edgar endişe dolu bir suratla. "...silahın nerede?"
"silahım mı?"
"yaralı mısın?" derken silahını tamir etmeye çalışıyordu.
"bilmiyorum."
"hareket edebilecek durumda mısın?"
"neler oluyor?"
"baskın yapıldı, ernst. savunmadayız. hareket edebilecek durumdaysan yardıma gel."
"ron'u gördün mü?"
"ron'u sikeyim!" dedi edgar bağırarak. "rudolf öldü! kollarımın arasında, ernst. her saniye birisi ölüyor, hareket edebiliyor musun?"
"edebiliyorum."
"kıçını kaldır o zaman, cepheye koş!"
"cephe neresi?"
"tanrım," edgar histerik bir biçimde güldü. "...ya öl ya da bir işe yara!"
"cephe neresi?"
"hangi mangadasın?"
"on beş."
"c blok," dedi edgar silahını tamir etmeyi bıraktığında. eliyle bir yeri gösterdi ve "...arka kapıdan gir, ölene kadar dönme." diye devam etti. "cephane ateşe verildi, ölen birinden silah al."
"tamam," dedi elijah başını sallayarak. "...alacağım."
edgar başını sallayarak d bloğa doğru hareket etmeye başladığında elijah, adımlarını onun gösterdiği yöne çevirdi. hangi mangada olduğunu o an hatırlayamıyordu fakat emin olduğu tek bir şey vardı ki ron, on beşinci mangadaydı. adımları gittikçe hızlandı. başındaki sancı düşüncelerini bulandırıyor, göz kapakları açık kalmak için zorlukla direniyordu. her an bayılabilirdi ve aslında bayılmış bile olabilirdi. yalnızca, baygınlığın arasında dahi olsa ron'u görmek istiyordu. daha sonrası zaten bir şekilde halledilebilirdi.
adımları sonunda bloğu bulduğunda binanın hangi tarafı olduğunu bilmediği bir kapıdan içeri girdi elijah. koşuşturmacalar ve bağırışların arasında yerde yatan bedenler dahil herkesin suratına baktı. ron, eğer binanın içinde olsaydı sıkıntı daha büyük olurdu çünkü hiçbir zaman dinlenen tarafta olmazdı. bir ihtimal, birini içeri taşıyor olabilirdi ya da nişancı görevini alıp pencere veya çatıda savaşıyor olabilirdi. belki de o an elijah'ın yaptığı hiçbir şekilde mantıklı değildi ancak kendisine engel olamadı.
dakikalarca binada ron'u aradı elijah. ilk yazı defteri, kurumuş mürekkep ve henüz ezbere oturtulmamış birkaç kırıntılık harf. kırılmış tahtaların arasında kopmuş uzuvlar, bandajla sarılmış vücutlar, cephaneden silah taşıyan birkaç subay ve onca şeyin arasında elijah, cephede aradığı ana iki şeyi de nihayet zemin katta, ön kapının bitişiğinde bulabildi.
ron, elindeki silahın namlusunu yenilerken pencere kenarında elijah'la göz göze geldi. yüz ifadesi kendisini aralık bir dudağa ve hafifçe havaya kalkan kaşlarına bırakırken elijah, bir an nefes alamadı. bedeni bilinçsizce, başka hiçbir şeyi düşünemeden ona doğru ilerledi. ilk defa yazılmış her bir kelime, yeni öğrenilmiş bir alfabeden arta kalan her bir sözcüğü topuklarıyla eziyor. ayağı, bir bedene takılıp gözleri aşağı kaydığında ise alnındaki benin biraz üzerinde kanlanmış bir kurşun deliğiyle tavanı izleyen soluk gözler macellan'a aitti.
'
![](https://img.wattpad.com/cover/266059454-288-k142248.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kangren
Historical Fictionmekanik veya termal hasarın neden olduğu karakterize kayıp