on sekiz

1.4K 192 407
                                    









peter, asıldığı tahta direğin ucunda kalın bir iple havada sallanırken sıcaklık eksi iki santigrat dereceyi gösteriyordu.

soğuk rüzgâr peter'in yeşil üniformasının altına nüfuz ediyor, her geçen saniye ısısını kaybetmekte olan vücudunun daha erken morarmasına neden oluyordu. kapalı gözleri, boynundan onu tutan ipe karşı eğilmiş başı, bedeninin iki yanında sarkan kollarıyla peter, elijah'la skat oynadığı günkü kadar gerçekti ancak artık canlı değildi.

toplanan askerler asılmış insan vücudunun çevresinde titrek bir kalabalık oluştururken rüzgâr sesi herkesin kulaklarını dolduruyordu. komutan, kirpiklerinde beyaz kar taneleriyle gözlerini kırpıştırıp ölü bedeni izlerken onunla beraber albay ve general de yerlerini terk etmeye başlamışlardı. üst rütbeliler yavaş yavaş meydanı terk etmeye başladığında kalabalıktaki uğultu artık sözcüklerin birbirinden ayrılmasını sağlayacak kadar yükselmişti. "peter'in yatağında ben yatacağım."

peter'in artık nabızdan yoksun kalmış bedeni rüzgârda milim milim sallanırken kalabalıktan yükselen bu cümleye karşı birkaç gülüş duyuldu. o sırada elijah'ın, ismini bile bilmediği bir asker "evine erken kavuştu." dediğinde elijah üniformasını sıkmıştı.

doğrusu peter'in kaçma girişiminde bulunma sebebini tahmin etmek zor değildi. otuzlarında, gerisinde iki küçük kız çocuğu bırakarak orduya zorunlu askerlikle katılan peter yirmi yıldır ertelediği bu vatani görevini illegal bir yolla sonlandırmak amacıyla karargâhın d kapısından kaçma girişiminde bulunmuş ve bunun karşılığında aldığı büyük başarısızlıkla dar ağacına çekilmişti. orduya ibret amacıyla bahçede sallandırılan soğuk bedeni küçük kar taneleriyle her geçen saniye beyaz rengine biraz daha yaklaşırken peter, evine dönememişti.

elijah'ın göz bebekleri peter'in vücudundan ayrılamıyordu. savaştan uzak kaldığı şu son birkaç ayda ölü bedenler onu yalnızca gördüğü kötü rüyalarda rahatsız ediyordu ancak o an tam karşısında başı eğik duran peter, elijah'ı uzun süre rahat bırakmayacak gibiydi.

evinden ayrıldığı ilk günden beri savaşın olası bir bitememezlik durumunda ordudan kaçma gibi planları vardı. ne kadar zor olabilirdi ki? kaçamasa da en fazla orduya geri alırlar, zorla askerliğini devam ettirirlerdi. neden her şey bu kadar zordu? peter, neden ölmüştü?

"bakın!" kulağının dibinde yüksek sesle şakıyan ses elijah'ın irkilmesine neden olmuştu. "kolu hâlâ kanıyor!" d kapısının arkasında, uzun duvarların üzerinden telleri geçmeye çalışırken kolundan vurulmuştu peter.

kalabalığın arasından bir ses gülerek "sol kolu beyler," dedi. "...sorun yok."

gülüşmeler sessizce devam ederken elijah söylenen her kelimeyi birkaç saniyelik gecikmelerle idrak ediyordu. askerler rahatlıklarının üzerine konuyla ilgili espride bulunabilirlerken elijah öylece peter'in ölü bedenini izliyordu ve duyduğu kısık kahkaha sesleri, onun soğuk vücudundan daha korkunçtu.

"karısının gönderdiği tereyağını biliyor musunuz?" diye sordu tanımadığı bir ses.

"karısı tereyağı mı göndermiş?" cümlenin sonunda bir gülüş duyuldu. "at mı besliyor mu kadın?"

askerlerden biri "peter'in karısından kaçmak için orduya girdiğini düşünüyorum." derken gülmüştü.

"cüzdanında karısının bir resmi vardı." konuşan kişi on dokuzuncu mangadandı.

"artık," ilk konuşan adam ön cebine koyduğu küçük keseyi zorlukla aldı ve içinden sepya bir fotoğraf karesi çıkardı. "...burada."

"ne?" en önde, peter'in vücuduna en yakın olan asker gülerek arkasına döndü. "onun sende ne işi var?"

kangrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin