...
İnsan, en çok kendi yüreğine sağırdır ve en büyük yaraları hep kendine verir. Acı çekmeyi eline batan ince dikenden öğrenmiştir, susmayı bir gece yarısı hıçkırıkları işitilmesin diye dudaklarını birbirine bastırarak keşfetmiştir.
...
Belki de Dede haklıydı. Ben Hükümdar olmayı falan hak etmiyordum. Körlüğümün, dikkatsizliğimin cezasını çekiyordum belli ki.
Haftalar boyunca gözümün önünde dört erkek dolanıp durmuştu sadece ve ben ikisine odaklanıp diğerlerini görmezden gelmiştim. İleriye bile gidip birisinin evini basmış, neredeyse diğerini de ölüme yollamıştım.
Yine de aptal gibi diğer ikisini görmezden gelmiştim.
Azer ve Barut. Pusat ve Yalım.
Bir küfür savurdum istemsizce. Sinir bütün vücudumda dolanıyor, etim çekiliyor gibiydi. Damarlarım tıkanmış hissediyordum, nefeslerim saatlerce koşmuşum gibi darmadağınıktı.
Nasıl görmemiştim hiçbir şey? Nasıl kaçırmıştım?
İşler karmakarışık olmaya başlamıştı.
Her şey öyle çok üst üste gelmişti ki asıl yapmam gereken şeyleri bile kaçırıyor olmuştum. Hayatın akışına bırakmıştım kendimi ve şimdi cezasını çekiyordum.
Benim hiçbir zaman normal bir hayatım olmamıştı. Ne küçücük bir çocukken annesinin elimden tutup parka giden ve yaşıtları ile aptalca oyunlar oynayan minik bir kız, ne de akşamları babası ile oturup kahkahalar eşliğinde kitap okuyan bir çocuk olmuştum.
Daha kendi adımı bile bilmediğim yaşlarda; elimdeki silahların adlarını, mesafelerde atış hızını, birisini nasıl kolay yoldan öldürebileceğimi ezberliyordum.
İnsanlar nasıl sevilir bilmezdim, insanlar hangi noktalardan vurulursa ölür bilirdim.
Elim bir topun çamura batışıyla kirlenmeden, bir insanın kanıyla kirlenmişti benim ve şimdi ne kadar çok yıkarsam yıkayayım elimdeki kırmızı lekeleri öylece silemiyordum.
Kendimi bırakmak istemiştim. Öylece itiraf etmek istemesem de bunu arzulamıştım. Belki bir lise klişesinde olurdum basketbol maçı yapınca; belki son moda lüks kıyafetlere gittiğim balolarda birkaç erkekle dans edip aheste aheste dolanırdım etrafta ya da genç bir çocuktan etkilenir ve onunla sevişince biraz etrafta kendimi bulurdum.
Hiçbiri olmamıştı.
Zaten bu hayatta neyi çok arzularsam olmamıştı.Öylece insanlara batırdığım her küçük iğne dönmüş ve bir çuvaldız olarak tenime saplanmıştı. Şimdi çıkardığım her iğnenin ucu, kendi kanımla çıkıp ortalığa saçılmıştı.
Hatırlıyordum; küçücüktüm. İzbe, leş kokan çöplerin içinde bir sokak arasında yaşamak için dudaklarımı birbirine mühürlemek zorunda kaldığımda, gözlerimi sımsıkı kapatırken küçücüktüm. Tanrı'nın ismi dudaklarımdan en son o zaman dökülmüştü arzuyla. Kurtarılmayı bekleyen minik bir bedene sahiptim yalnızca.
Elimdeki kemikler küçüktü tuttuğum bıçaktan, üstümde oyun izlerinden daha fazla kan izi vardı, hıçkırıklarım boğazıma düğümlenir nefesimi keserdi ve ben o an çaldığım nefeslerin beni yaşatmayacağının farkına varırdım.
Bir sokak arasında başlamıştı tüm hikayem aslında.
Bir sokak arasında bulunmuştu titrek bedenim. Şimdi attığım her güçlü adım, titremeleri bir daha yaşamamak adınaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇIKMAZI |18
Teen FictionBen şeytandım, ateşin kızıydım, hainliğin doğduğu toprakları yaratandım, cennetin yerlilerinin kovulmasını sağlayan o yılandım, kendi istedikleri için cennetinden kaçan o kadındım. Ben çok fazlaydım, beni tanımak istiyorsan benimle savaşmalıydın. Be...