...
"Keskin sınırları geçmeye çalışıyorsun, çizgileri aşıyor yeniden düzeltmeye çalışıyorsun. O çizgilerin sahibinin ben olduğumu unutma. Sınırların sahibinin ben olduğumu. Beni tehdit etme, beni tetikleme.
Kimsenin canını yakmaması için dünyamı yakarım ama dünyamı başıma yıkmaya çalışırsan, seni yakarım."
...
Ellerimi elbisemin üzerinde son kez gezdirip her şeyin tam olduğuna emin oldum. Kırmızı elbise vücuduma tam oturmuş olmasına rağmen hareket ederken zorluk çıkarmıyordu. Her zaman rahat giyinen birisi olsam da elbiseleri severdim. Tüm kıyafetlerim bana özel yaptırıldığı için içinde her zaman iyi olurdum. Aynadaki görüntüyü seviyordum. Kırmızı rujum dudaklarıma tam oturmuş, göz makyajım beni boğmadan daha seksi göstermişti. Saçlarım önlerinden bir iki tutam bırakılarak topuz yapılmıştı. Boynuma ince bir kolye takmıştım. Bileğimde de onu tamamlayan bir bileklik vardı.
Küçük çantamı alıp içine gerekli olanları koyduktan sonra kapattım. Misafir odasında hazırlanan Açelya'nın yanına doğru yürüdüm. Kapısı açıktı. İçeri girdiğimde aynada kendi fotoğrafını çektiğini gördüm. Sürekli gülümsüyor, dudaklarını ısırıyordu. Başımı yana eğdim ona dikkatli bakarak.
Benim aksime beyaz bir elbise giymişti. Elbise omuzlarını açıyor ve göğüs dekoltesini ortaya çıkarıyordu. İnce ipler onu daha cüretkâr gösteriyordu. Sarı kâküllerini öne çıkarmış, uzun saçlarını arkaya doğru toplamıştı. Az önce giden çalışanlar makyajını hafif yapmıştı. Aynadan beni gördüğünde telefonu kapatarak koşarcasına yanıma geldi. Eteğini tutup etrafında döndü. Boyu uzun topukluları ile daha da uzun duruyordu. Topuklu ayakkabıları benimkilerden uzundu ve neredeyse bana yetişiyor gibiydi.
"Nasıl görünüyorum?" Baştan aşağı süzdüm. Yarım bir gülümseme ile suratına baktım. "Omuzlarını açmanın ve dekoltenin sana yakışacağını söylemiştim."
"Güzel yani." dedi gülümsemesi daha da genişlerken. Omuzlarından tutup aynaya doğru götürdüm. Geniş ayna ikimizi de aldığında aynadan gözlerimiz buluştu. Ellerimi açık omuzlarına sürttüm.
"Nasıl görüyorsun kendini." Bakışlarını benden çekip kendini süzdü baştan aşağıya. Dudakları aptal bir gülümsemeye büründü bu sefer.
"Güzel, çok güzel."
"O halde, güzelsin." Başını anlayışla salladı. Güzellik takıntısı vardı, biliyordum. Okulda her zaman güzel olan kızlara bakıyor sonra gözlerini kaçırıyordu. Kimsenin güzelliğini kıskanmıyor ama olduğundan daha güzel olmak istiyordu. Oysa güzeldi, kâküllü sarı, uzun saçları güzeldi. Her gün parıldayan gözleri ve dudakları güzeldi. Vücudu güzeldi, kendi güzeldi, kalbi de güzeldi.
Bana dönüp istekle suratıma baktı. "Fotoğrafımızı çekebilir miyim? Lütfen!" Omuzlarındaki elimi indirip bir adım geriye attım. "Hayır."
"Lütfen! Hiç fotoğrafımız yok neredeyse ve olanların hepsi okuldan." Başımı bir kez daha olumsuz anlamda salladım. "Hayır." Omuzlarını düşürmesine rağmen inatla bana bakmaya devam etti.
"Bir özel fotoğrafımız olsun istiyorum. Yakın arkadaş fotoğraflarından. Sonuçta birbirimizin tek arkadaşıyız değil mi?"
Birbirimizin tek arkadaşı değiliz. Birbirimizin arkadaşı mıyız? Arkadaşlık kavramlarımız bir değil Açelya.
"Açelya." dedim bariton sesimle.
"Lütfen." diye tekrarladı.
"Bir fotoğraf sadece." Bir fotoğraf sadece. En fazla ne olabilir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇIKMAZI |18
Genç KurguBen şeytandım, ateşin kızıydım, hainliğin doğduğu toprakları yaratandım, cennetin yerlilerinin kovulmasını sağlayan o yılandım, kendi istedikleri için cennetinden kaçan o kadındım. Ben çok fazlaydım, beni tanımak istiyorsan benimle savaşmalıydın. Be...