...
Aynaya baktığında gördüğün o kırmızı gözler, kalbinin esiri.
...
"O neydi be öyle!" Kolumu tutmak ile koluma girmek arasında dolanan Açelya'nın kolunu silkeledim üstümden. İtiraz etmeden kollarını birbirine doladı, yanımda yürümeye devam etti. Sorduğu soruyu cevaplamadım. Kimseye açıklama yapma zorunluğu hissetmiyordum; tek düşündüğüm, bu insanların bir şey bilip bilmediğiydi.
Onu nereden tanıyorlardı, o çocuk neden yanıma gelip duruyordu, o kızın ondan isteği neydi, neden tehdit ediyordu, yanındaki çocuk bana neden öyle bakmıştı? Zihnim karmaşık ve cevapsız sorularla dolduğunda vücudumda dolanan öfke, biraz daha fazlalaştı. Sanki beynimin içine bir karınca ordusu yerleştirilmiş gibi, küçük küçük hareketler seziyordum zihnimde.
Adımlarımın yönünü değiştirip sınıfın katında bulunan tuvalete girdim. Açelya'nın hâlâ yanımda bir şeyler sorduğunun farkındaydım fakat zihnim onu dinlemeyecek kadar karışık konularda duruyordu şu an.
Ellerime bol bol su alıp yüzümü yıkadım. Yine de rahatlama hissinin kıyısından bile geçmiyordum. Vücudumda bolca öfke vardı. Ellerim farkında olmadan yumruk şeklini almıştı ve aynadaki kişi benim sinirimi bana daha net gösteriyordu.
Önümdeki açık unuttuğumu yeni fark ettiğim suyun sesi kesildi. Açelya sırtını mermere dayamış ve suyu kapatmıştı. Elini omzuma koyup yumuşak bir biçimde sıktı. Bakışlarım aynadan ona kaydığında güven verici şekilde gülümsediğini gördüm. Bakışlarımı ondan çektim. Ellerim gevşedi ve derin derin nefes almayı bıraktım.
Her insanın zaafı vardı. Ben, pek belli etmesem de yakınlarıma dayanamıyordum. Onlara düşkündüm. Açelya bu zaafın tam neresindeydi bilmiyordum, ona ne kadar yakın hissediyorum, ne kadar seviyorum ya da onun için nelerden vazgeçerim bilmiyordum fakat onun da kalbimin etrafında bir hareye sahip olduğunu anlayabiliyordum.
Nefeslerim düzenleşti ve sırtım dikleşti. Gözlerimi kapatıp kendime geldiğimi hissetmeye çalıştım. Öfke kontrolünü bir kez bıraktığımda geri toplamak benim için çok zordu. Tek bir nefret ve öfke dalgası vücudumda dolandığında, bölünüp çoğalıyordu. O yüzden öfkelenmek ve kendimi toparlamak benim için can yakıcı oluyordu.
Tuvaletin kapısının sertçe açıldığını duydum. Bakışlarım aniden oraya döndü ve tekrar onu görmek öfkemi biraz daha yendi. Yine de belli etmeden öfkeli rolüme devam ettim. Kaşlarım çatılı, dimdik duruyordum. Ağça sinirden titreyen bedenini kontrol edemezken bakışları beni buldu. Gözlerindeki öfke bana kendimi hatırlatıyordu.
"Sen çık hemen!" Parmağını Açelya'ya uzattığında, Açelya'nın yüzü düştü. Bakışları bana kaydı. Emin olamadığını farkındaydım. Git dedim dudaklarımı oynatarak. Suratındaki hiç emin olmadığının ifadesi varken kapıdan çıktı. Çıkarken Ağça'ya çaktırmadan baktı.
Ağça önce tuvalet kapılarına ilerledi, tüm kapılara vurup açıp baktı. Kimsenin olmadığını anlayınca yanıma geldi. Sanki beni mermerle kendi vücudu arasında sıkıştırmış gibi duruyordu ama alakası yoktu.
"Sen..." dedi sinirden titreyen sesini zapt edemezken. "Sen ne hakla karışıyorsun işime! Ben senden böyle bir şey istedim mi?!" Kollarımı önümde bağlayıp ruhsuz bakışlarımı ona diktim. Benden bir cevap isteyen suratı daha da kasıldı sinirden. Parmağını omzuma değdirip omzumu ittirdi. Tek bir kasım bile oynamadı.
"Cevap versene! Ne hakla karışıyorsun? Sen kim oluyor-"
"Kes sesini!" Elimin tersi ile eline çarpınca irkildi. Bir adım atıp tam önünde durdum. Uzun boyumun avantajıyla ona yüksekten bakarken az önceki kaplan dişleri içine doğru kaçmıştı. Bir adım daha attığımda geriye doğru gitti.
"Bir daha, bana herhangi bir aptal yüzünden bağırırsan Ağça... Bu sefer hiç düşünmeden canını yakarım." Uzun hırkasından çıkardığı elini bana doğru uzatıp tekrar omzuma vurdu. Gözleri tekrar öfkeyle kavrulduğunda, tam anlamıyla bana benzediğini düşündüm. Bu beni gururlandırırken, içime de ürperti yaydı.
"Sen kim oluyorsun ya! Ne diye karışıyorsun? O kız beni tehdit olarak görüyorsa, O'nun için bir şansım var demektir! Bunun farkında değilsin sen! Şansımı elimden aldın az önce! Allah senin belanı versin tamam mı?"
Öfkem bedenimi kavururken ne kadar çabalasam da sakin kalamadım. Farkında olmadan onu duvara atıp elimi göğsünün tam ortasına koyduğumda korkuyla bana baktı. Kaşlarım çatık, sıkılı dişlerimin arasından öfkeli sesim ile konuştum.
"Kim olduğumu gayet iyi biliyorsun Ağça... Ve beni daha fazla zorlama..." Göğsünü duvara ittirip tuvaletten çıktım.
Arka kapıyı anahtarımla açtıktan sonra kimseye gözükmeden içeri giriyordum. Arka kapıdan benim odama ulaşan merdivenlerden ilerlerken, merdivenin başındaki kapıyı da açtım. Kapı solumda kalırken diğer kapıdan içeri girdim. Masama gidip oturduğumda anında Aytaç kapıdan içeri girdi. Üstünde yine çok sevdiği koyu mavi tişörtü vardı.
"N'aber güzelim?" Elindeki kahveyi benim önüme koyduğunda sıcak kahvesinden büyük bir yudum aldım.
"Sinirli." diye mırıldandım. Kaşlarını çatıp masamın önündeki koltuğa oturup ayak bileğini dizine uzattı. Siyah ve dikleştirdiği saçlarının arasından ellerini geçirdi. Aytaç, yakışıklı bir adamdı. İlgi çekiciydi, anında birisini cezbedebilir ve ona sahip olabilirdi. Ben haricinde. Tanıştığımız ilk günden beri aramızda sadece arkadaşlık bağı vardı. O yüzden kendimi ona karşı yakın hissediyordum. Bulunduğu konum sayesinde güvendiğim birkaç kişiden birisiydi sadece. Güven, sevgiden üstündü benim için.
"Sorun ne?"
Başımı arkaya doğru yatırıp yeni yaktığım sigaradan bir duman aldım. Gözlerimi kapatıp vücudumu yatıştırmaya çalışıyordum. Önümde bir hareketlilik hissedince Aytaç'ın kalktığını anlamıştım. Arkama geçtiğini hissettim.Derin bir nefes aldı.
Ve uzun, kemikli, erkeksi parmakları boynumu buldu. Gerilmiş omuzlarımı rahatlatmak istercesine ritmik hareketlerle ovuşturmaya başladı. Gevşedim.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmediğim bir süre içinde kapının acelece tıklatılışını duyunca mayıştığım koltuktan doğruldum. "Gel." dedim tok ve sert sesimle. İçeriye giren Selen hafif sırıtması ve kadınsı kırıtması ile gelip ön masaya, Aytaç'ın az önce oturduğu koltuğun karşısına oturdu. Bakışları ile bizi süzdü.
"Bölmedim ya." Gözlerimi devirdim. Omzumdaki elleri duran Aytaç'ın eline hafifçe vurup çekilmesi için işaret ettim. Uzun bacakları hareket edip az önce oturduğu koltuğa geri yerleşti. Selen, bacaklarını bilerek Aytaç'a değdirdiğinde Aytaç hafif bir tekme ile itekledi onu. Kırık gülümsemesi ile ona bakan Selen'i umursamaz haliyle yine gıcık ettiğinde istemsizce sırıttım.
"Şunu kovsana." Gözlerimi devirip kendimi masama yaklaştırdım.
"Saçmalama Selen."
"Lütfen."
"Olur, Aytaç kovuldun." Aytaç suratına gıcık edici bir gülümseme kondurup Selen'e yandan bir bakış attı.
"Olur, ne zaman tekrar başlıyorum."
"Ay, başlama lütfen."
Aralarında yine çocuk gibi kavga ettiklerinde kafamı sertçe sandalyeme vurdum.
"Kesin artık şunu!" Selen'e baktım. Bu hallerim her zaman ona korkutucu gelmişti. Suratındaki kadınsı ifade yok olup küçük bir çocuk gibi dudağını büktü. Derin bir nefes verip elimdeki telefondan ona mesaj attım. "Sana attığım isimleri araştır. Kim olduklarını iyi öğren ve bana en geç yarına kadar bilgi ver." Başını olumlu anlamda bir kere sallayıp masadan kalktı. Aytaç'a doğru eğilip onun dudaklarına küçük bir öpücük kondurduğunda Aytaç'da onun kıçına küçük bir tokat attı.
"Yanımda birbirinize sırnaşmayın." Selen kapıdan çıkarken bana bir öpücük atarken göz kırpmayı da ihmal etmedi.
Selen'in gidişinden fırsat bulan Aytaç bana doğru döndü. "Onlar kim?" Omuzlarımı silkip boş bakışlar ile ona baktım.
"Öğreneceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇIKMAZI |18
Novela JuvenilBen şeytandım, ateşin kızıydım, hainliğin doğduğu toprakları yaratandım, cennetin yerlilerinin kovulmasını sağlayan o yılandım, kendi istedikleri için cennetinden kaçan o kadındım. Ben çok fazlaydım, beni tanımak istiyorsan benimle savaşmalıydın. Be...