7-2/"SEN KİM OLDUĞUMU DÜŞLERSEN, BEN O OLUR MUYUM?"

181 24 10
                                    

...
Merak, tüm duygulardan, tüm inanışlardan, tüm insanlardan üstündü. İnsanı ateşe atan bu değil miydi? Havva bile, yasak elmayı merak ettiği için kovulmamış mıydı cennetinden?

...

Elimdeki kitabı kenara koyduğum anda bankın kenarı çöktü. Yanıma oturan Açelya, bir şeyler atıştırırken deri ceketimin cebimden sigara paketini çıkardım. Sigarayı dudaklarıma götürdüğümde çakmağımı bulamıyordum. Cebimi bir kez daha kontrol ettiğimde yine yoktu. Yere bakıp düşürmüş olma ihtimalini gözden geçirdim, yerde de yoktu. Direkt motosikletime atladığım için de sigara bile içmemiştim bu sabah. Ceketimde olanı dün depoda düşürmüş olmalı ya da odamda bırakmış olmalıydım.

Açelya'ya döndüm. "Çakmağımı gördü mü?"

Başını iki yana salladı elindeki ekmeği kemirirken. Yine kendine sandviç yapmış okula getirmişti. Koyduğu kutudaki diğer sandviçe uzanıp büyük bir ısırık aldıktan sonra elimde kalan sigarayı cebime geri koyacakken önümde bir gölge oluştu. Başımı kaldırmama gerek kalmadan onu kokusundan tanımıştım. Ağça'ydı. Onun için yurt dışından özel olarak getirilen parfümünü sıkmıştı yine.

Elindeki çakmağı bana uzattı, hafta sonu onun evinin önünde düşürdüğüm çakmak olmalıydı. "Konuşalım." dedi sert çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Karşımda dimdik duruyor, renk vermemeye çalışıyordu ama benden ilk günkü gibi korktuğunun farkındaydım. Önünde bağladığı elleri kollarına mengane gibi sarmış, parmak boğumları beyazlamıştı.

"Konuşalım." dedim alayla. Gözlerini birkaç saniyeliğine Açelya'ya çevirdi. "Yalnız." dedi kelimeyi bastırarak. Elimdeki sandviçi geri kutusuna bıraktım. Sigaramı yakıp çakmağı cebime attığımda ayağa kalktım. Okulun arka bahçesine doğru ilerledim. Dün geceki yağmurun etkisinden her yer ıslaktı, rüzgar hafifçe esiyor ve burnuma çimen kokusunu getiriyordu. Çimen kokusunu sevmezdim. Spor salonu yüzünden bahçe kısmını kısıtlayan küçük alanda durduğumda Ağça'da arkamda durdu. Etrafa bakıp bizi kimsenin duymadığından emin olmak istercesine sessizce konuşmaya başladı. Direkt konuya girdi.

"Onu öldürdün! Hiçbir suçu yoktu!"

"Hayır, senin suçun vardı." Duygusuz sesime karşı göğsünde bağladığı kollarını açıp bağırarak konuştu.

"Sırf istediğim insanlarla birlikteyim diye çekip vuramazsın birisini!"

"Ama yaptım bile." dedim omuzlarımı silkip arkama yaslanırken.

"Bu mantıklı mı sence?!" Beni sinirlendirmeye başlıyordu.

"Bunu sorgulayamazsın, Ağça." Başını dikleştirip bir adım yaklaştığında yaslandığım duvardan kalkıp dibine girdim. "Senin yaptıklarını bana bildirmesi gerekenler bildirmiyorsa, cezasını çeker."

"Cezası ölüm mü?" Sesini yükseltirken söylediği cümlenin önemini kavramış olacak ki sonlara doğru sesi kısıldı. Etrafına bir kez daha baktı. Daha çok dibine girip gözlerinin içine baktım. İnatla dikleşmekten asla vazgeçmiyordu, her şeyi onun için yapıyordum, onun iyiliği ve güvenliği için yapıyordum ama farkında değildi. Beni düşmanı bellemişti, bundan da gocunmuyordu.

"Bunu bilerek giriyorlarsa bu işe, evet cezası ölüm." Omzunu duvara ittim. İkimizin de gözünde şimşekler çakıyordu, o kaşlarını çatmış burnundan solurken; her zaman çatık kaşlarım ve keskinleşmiş çenem ile ona tepeden bakıyordum. "Bu sıralar beni fazla sorgulamaya başladın... Dikkat et Ağça, kalbini kırabilirim..."

Solumda ses duyduğum anda bakışlarımı hızla çevirdim. Yalım gözlerini dikmiş bakarken, başımı çevirip Ağça'ya son kez baktım. Tek kelime etmeden bakıyordu ama gözlerinin altındaki yaşlar artık ağlamak istediğinin belirtisiydi. Ağlayabilirdi, benim yüzümden ağlıyorsa göz yaşları akabilirdi ama bir başkası -özellikle ondan uzak tuttuğum birisi- göz yaşına sebep olursa kendisini de derin sonsuz sularda bulurdu.

ATEŞ ÇIKMAZI |18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin