...
Ben şeytandım, ateşin kızıydım, hainliğin doğduğu toprakları yaratandım, cennetin yerlilerinin kovulmasını sağlayan o yılandım, kendi istedikleri için cennetinden kaçan o kadındım. Ben çok fazlaydım, beni tanımak istiyorsan benimle savaşmalıydın. Benimle savaşın tam ortasında sırt sırta kalmalıydın. Ya ölümün ya da kurtuluşun, elimden doğardı.
...
Ellerimi saçlarımın arasından geçirip oflamak, sürekli bağırıp çağırmak ya da normalde çok kızgın olan bir insan ne yaparsa onu yapmak istiyordum. Oysa onun yerine ellerimi cebime atmış, bilgisayar ekranına öylece kilitlenmiştim.
Öfke kontrolünü küçük yaşta öğrenmiş olsam bile, bazen insan her şeyi bırakmak ve kafayı yiyerek sakinleşmek istiyordu. Bu ara öyle çok gereksiz şeylerle uğraşıyordum ki; asıl uğraşmam gereken bir şirketim, ailem diye tasvir edilen insanlar, bir yeraltı dünyam ve içlerini dolduran yaşlı bunaklar vardı. Tüm bunların dışında hayatımda bir anda birkaç liseli çocuk belirmiş ve zaten hiçbir zaman durmayan baş ağrım iyice kendini belli etmişti. Alnımdaki damarların artık alnımda değil, beynimin tam içinde bir kalp gibi attığını hissediyordum. Kafamı duvara sertçe vurduğumda bu ağrının dineceğini bilsem, hiç beklemeden kendimi duvarlar arasında bir yolculuğa gönderirdim.
Bugün şirketin önemli ortaklarından birileriyle bir görüşme vardı. Dedenin katılacağı ve ortaklık sözleşmesini yenileyecekleri önemli bir gündü. Şirket tamamen bizimdi ama yasal olarak bir ortak daha ekler gibi davranırdık. Yine de karşıdaki insanlara bunu kabullendirmek güçtü. Eğer Dede Hükümdarlar ile birlikte olduğunu ortaya dökse, kapıda kuyruk olurdu ama şirket hiçbir zaman diğer işlerle karıştırılmazdı. Bu tamamen bana ait olan bir görevdi. Şirket temizdi, temiz gözükürdü. Problemleri kaldırır yok ederdim.
Tam bugünün üzerine şirketin hacklenmeye çalışması berbat bir zamanlamaydı. Neden bir anda durduk yere böyle bir hack olmuştu bilmiyorduk. Muhtemelen şirketin içinden birileri, bugünün önemli olduğunu biliyordu ve bizi zora sokmak için bunu yapmışlardı. Yine de bunu belli etmemiştik. Dede hiçbir şey olmamış gibi toplantıya girmiş ve işlerini halletmişti fakat biz, uzun süren bu hack olayını bitirememiştik.
"Son durum ne?" dedim önümde üç bilgisayarın başında oturan adama. Kıvırcık saçları ve küpesi vardı. Burnu kemerli, gözleri maviydi. Kenarda duran dinlendirici gözlüğünü alıp takmamıştı işe odaklandığından. Bakışlarını birkaç saniyeliğine bana çevirdi.
"Bitiyor gibi, çok az kaldı halletmeme." Tekrar ekrana dönüp ilgilenmeye başladı. Cebimdeki sigaramı çıkarıp bir dal yaktığımda derince bir nefes çektim. Masanın kenarında oturan Aytaç bana döndü. Selen diğer işleri yönetmek için buraya gelmemişti.
"Bir tahminin var mı?" Başımı iki yana salladım bir nefes daha çekerken. "Beni de çıldırtan bu zaten. Dede'nin dediği o çocuk olabilir ya da şirketin düşmanları. Hükümdarlardan buraya bir saldırı olamaz, kimsenin götü yemez. Dede'nin katı prensiplerini biliyorsun. İyi de bu kadar uzun sürmesi bizden kaynaklı bir hata da olmadığına göre, karşımızdaki bu işi iyi biliyor olmalı."
Önümde oturan adamın adını bilmiyordum ama birkaç kez daha saldırı olduğunda halletmesi en fazla bir saatini alıyordu. Oysa şimdi iki saati geçmişti ve elinde bir sonuç bile yoktu. Karşıdaki her kimse bu işi profesyonel yapıyor olmalıydı.
Bitirdiğim sigara dalını küllükte söndürüp kenarda duran suyumu tepeme diktim. Tuvalete gitmek için odadan çıkacağım anda yazılımcı çocuk heyecanlı bir ses çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇIKMAZI |18
Teen FictionBen şeytandım, ateşin kızıydım, hainliğin doğduğu toprakları yaratandım, cennetin yerlilerinin kovulmasını sağlayan o yılandım, kendi istedikleri için cennetinden kaçan o kadındım. Ben çok fazlaydım, beni tanımak istiyorsan benimle savaşmalıydın. Be...