18. Bölüm: "Onlarca yapbozun binlerce parçasının arasında"

174 28 88
                                    

Çocukluğumda en sevdiğim aktivitelerden biri yapbozdu. Sabırsız olduğum söylenmesine rağmen bir yapbozun başına oturup en saatlerce onu çözmeye çalışırdım. Tüm dikkatimi ona verip sabırla tamamlamaya ve bütüne ulaşmak için elimden geleni yapardım. Yaşım büyüdükçe yapboz parçaları küçülmüş ve çoğalmıştı ama ona olan sevgim tükenmemişti. Hâlâ aynı özen ve sabırla yapbozu tamamlamaya uğraşırdım.

Şimdi de önümde ilginç bir yapboz vardı. Onu ben oluşturmuştum. Burada normalden çok daha fazla boş zamanım olduğu için kağıtlara zihnimdeki yapbozu tamamlamaya yardımcı olarak olayları yazmıştım.

Sevdiğim bir aktiviteyle çözemediğim bir olayı birleştirmek çok dahiyane bir fikirdi.

Dün üzerime çöreklenen olumsuz düşünceleri bu fikir sayesinde bastırabilmiştim. Şimdi bu yapbozu çözersem neler olduğunu, neyi kaçırdığımı görebilecek ve sağlıklı bir karar alabilecektim.

Sunday'e dün olanları üstünkörü anlatmıştım. Anlattıklarım onu pek tatmin etmemişti ama ona Calum'ın tepkisini anlatsaydım bu fikrim ortaya çıkmaz ve ani bir dürtüyle daha sonra pişman olacağım bir şey yapabilirdim. Bazen arkadaşlar birbirinin çılgınca karar almasına sebep oluyordu. Sunday ve ben de bu tehlikeli ikililerdendik çünkü doğaçlama yapmayı severdik. Bu durum beni rahatsız etmese de şimdiki problemim için iyi bir seçim olmayabilirdi. Bu yüzden içimdeki vicdan azabımı bastırıp Sunday'e Calum'la aramızda geçenlerin son kısmını anlatmamıştım. Zaten bugün Park'ın yanında olacağı için de bir süre benim ondan bir şeyler gizlendiğimi fark etmeyecekti.

Yatağımın üzerinde bağdaş kurup oturdum ve hazırladığım, rengarenk kağıtları önüme serdim. Kimsenin beni rahatsız etmeyeceğinden emin olunca da kağıtlara bakıp heyecanla ellerimi çırptım.

"Pekala Ophelia. Hadi şu yapbozun parçalarını birleştirelim."

Seçtiğim bir kağıt parçasını elime aldım. Babam, bir yapbozda sıkışıp kaldığımda hedefe ulaştırması beklenen en zayıf parçanın yapbozun en değerli parçası olduğunu söylerdi. Şu an elimde tuttuğum parça da ona benziyordu.

Mavi renkli, dikdörtgen bir kâğıt parçası. Amy ile Calum'ın sevgili olup, Calum'ın benden uzaklaştığı yıl. Bu arada kağıdı yamuk kesmişim.

Aslında o yıl, yeşil renkli bir kağıdı da kapsıyordu. O kağıdı da elime aldım. Calum'a ondan hoşlandığımı bir mektupla itiraf ettiğim yıl.

Gözlerimi kapatıp kağıtları sallayarak düşünmeye başladım. O yıl, Calum'da iflah olmaz bir romantik izlenimi verdiğime emindim. Fakat sanki arada bir şeyleri kaçırıyordum. O yıl kesinlikle bir şeyler kaçırmış olmalıydım. Çünkü reddedilmiştim, duygusaldım ve üstüne üstlük itirafımla en yakın arkadaşımı -Calum'ı- kaybetmiştim. O yüzden olayları şimdiki gibi sağlıklı bir şekilde değerlendirmem olanaksızdı.

Ben içimdeki fırtınada beynimi zorlarken evdeki saat sabahın onu olduğunu gösterecek şekilde çalmaya başladı. Her 'gong' sesi beni geçmişe, o yıla götürüyordu.

"Ah!"

Gözlerimi açıp kağıtları eşeledim ve şimdiki zamana ait turuncu renkli kartı çıkardım. Calum'ın dün, lisede ondan hoşlandığımı öğrendiğindeki şaşkınlığı.

Dün, bunu sırf beni utandırmamak için yaptığını düşünmüştüm. Peki ya bu şaşkınlığı gerçekse?

Sunday'e lisede Calum'ın beni reddettiğini söylediğimde "Peki ya mektup ona hiç ulaşmadıysa? Ya hiç reddedilmediysen?" demişti. Ben de gülüp geçmiştim. Öyle bir ihtimal varsa bile çok düşük görünmüştü gözüme.

Where I End And You BeginHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin