Liseyi sevmeme sebebim tamamen içerisindeki insanlardan kaynaklıydı. O çılgın lise filmleri gibi olmasa da oradaki saçma hiyerarşik düzen görünmez çizgilerle her yeri sarardı.
Şimdiyse elimdeki vişneli meyve suyunun arkasına saklanmış, karşımdaki manzaraya gülmemek için dudaklarımı dişliyordum. Lisedeki gruplar tamamen parçalanmıştı çünkü ya hepsi birbiriyle beraber olmuş ya da değişmişti. Görüntü bana lunaparktaki çarpışan arabaları hatırlatıyordu. En sevdiğim odur bu arada. İnsanların araçlarına çarpmaktan büyük bir zevk alırım. Hatta bir ara olayı gerçek hayata taşıyıp arabamızı çarpmışlığım bile vardır. Neyse ki bir arabaya değil, itfaiye musluğuna çarpmıştım.
"İçine biraz içki katmamı istersen beni bul."
Yanımda, az önce yurt odasında beslediği örümcekleri anlatan biyoloji partnerim Neil, hayretle benimle konuşan çocuğa baktı. Ardından onun gerçek olduğuna inanmak için birkaç kere gözlerini hızla kırpıp açtı. Luke ise çarpık bir şekilde ona gülüp tekrar bana baktı.
"Gündüz gözüyle içmek benim çılgınlık seviyemi artırıyor. O yüzden reddedeceğim."
Luke, kaşlarını çatıp elindeki bardaktan içti. O da vişneli meyve suyu içiyordu ve içinde içki olmadığına tüm hayatım üzerine bahse girebilirdim. O, sadece konuşmak için farklı bir konu açmaya çalışmıştı o kadar.
"Bunları ayık kafayla izleyebileceğimi sanmıyorum. Peşlerinde kedi koşturan fareler gibiler. Madem bu kadar gerilecektiniz neden buluşma düzenlediniz ki?"
Neil'ın bana doğru yaklaştığını görünce başımı sağa sola salladım. Luke, onun düşündüğünün aksine gayet de sempatik bir çocuktu. Sadece biraz fazla proteinli gıda yemişti o kadar. Yani bu boy ve güzelliğin başka nasıl bir açıklaması olur emin değilim.
Luke masamıza gelen bir başka çocukla hararetli bir konuşma içerisine girerken ben de merakla etrafı izlemeye devam ettim. İçimdeki tüm umut henüz yerini hüzne bırakmamıştı. Hâlâ o geçen gün konuşmalarına kulak misafiri olduğum kızların bahsettiği kişinin düşündüğüm kişi olmadığına inanıyordum.
Amy'i karaoke yaparken izleyen birkaç yılışık erkeği görüp gözlerimi devirdim. Bazı insanlar yaş alsalar dahi olgunlaşmayı başaramıyorlardı. Özellikle de erkekler.
Gelen kızların neredeyse hepsi elbise giymişti ama ben, Sunday ısrar etmiş olmasına rağmen elbise yerine lacivert bir kot ve beyaz bir gömlek giymiştim. Zaten geldiğimiz kafe evime fazlasıyla yakındı. Burada ipucu toplama işim bittiği anda evime gidip durum değerlendirmesi yapabilirdim.
Yanımıza müzikle ilgilendiğim ama hiçbir şekilde ilerleme kaydedemediğim dönemlerde, bu dönem lise hayatımın tamamını kapsıyordu, benimle dalga geçmekten zevk alan Emma geldiğinde yüzümü buruşturup bakışlarımı başka bir yöne çevirdim. Benimle sürekli alay etmişti ama kendisinin nefes almak dışında hiçbir vasfı bulunmuyordu. Sinirimi en çok bozan şey de buydu. Kendisine bakmadan başkalarını aşağılayan insanlar.
"Ophelia, seni burada görmek ne hoş bir sürpriz. Başarılı bir okul hayatın olduğunu duydum."
Gözlerimi devirip içeceğimden bir yudum aldım. Başarılı bir okul hayatım olduğunu başkalarından duyduğunu hiç sanmıyordum. O, eminim ki her gün benim sosyal medya hesaplarımı gizli gizli kontrol ediyordu. Emma böyle bir insandı. Başkalarının başarısızlığından zevk alırdı çünkü kendi başarısızlığını bu sayede örtbas edeceğini zannederdi.
"Sahneye çıkacak mısın? Hatta bence Luke'larla birlikte çık. Nasıl olsa onların da bir kişi eksikleri var."
Luke, elindeki bardağı sertçe masaya bırakıp Emma'nın irkilmesine sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where I End And You Begin
FanfictionBir yetenek, iki kişi, ortak bir kader. Ophelia Robinson, her şey olabilirdi. Bir bilim insanı, bir yazar, bir eleştirmen ya da bir TV yıldızı. Fakat o, asla ulaşamayacağı bir şey olan müziği seçti. Lise hayatı boyunca yaşıtları parlak geleceklerine...